"Hazlar ve Günler" - Marcel Proust


İnsan ekseriyetle olmayacak olanı bekler. Güzel bir haberi, yıllardır sesi çıkmayan dostları, belki bir buseyi, sevdiğini, özlediğini, kaybolmuş seneleri... Bu yüzdendir ki beklemek, ümidin kendisi değil tükendiği yerdir aslında. Proust, "Artık umulacak bir şey olmadığını bilmek, beklemeye devam etmeyi engellemez." derken haklıdır da! Zannederiz katlanmaktan başka çare yok bu beklemek belasına.

                                                        💮


Şömine çerçevesinin yakınında C...'yi göreceksiniz. C..., bir esans şişesinin tıpasını çıkararak açar ve yanındaki kadına, şişenin en şiddetli ve egzotik parfümlerin özel bir karışımını içerdiğini açıklar. 

   C...'yi gölgede bırakamadığı için perişan olan ve modanın önüne geçmenin en emin yolunun kötü bir şöhrete sahip olacak denli eski moda olmak olduğunu düşünen B..., küçük bir demet menekşeyi koklar ve küçümseyen gözlerle C...'ye bakar. 
   Ve bizzat siz de o yapmacık doğaya dönüşlere düşkün değil miydiniz? Eğer bu tarz mikroskobik ayrıntılar görülebilir olsaydı, müzik kütüphanenizin karanlık bir köşesinde kenara itilmiş Wagner operalarınızı, Franck ve D'Indy senfonilerinizi ve piyanonuzda Haydn, Handel ya da Palestrina'nın açık duran notalarını göstermekten pek hoşlanırdım. 
   Sizi gül rengi koltuğunuzda resmetmeye tereddüt etmem. T... de orada, yanınızda oturuyor. Kendisine, deniz seyahatleri yanılsaması vermesi için odasını nasıl akıllıca katranlattığını size tarif ediyoru: Tuvalet masasının ve odasının dekorasyonunun tüm kusursuzlukları üzerine uzun uzadıya konuşuyor.
   Sizin tepeden bakan gülüşünüz, böylesine zayıf bir hayal gücüne dair ne düşündüğünüzü - tümüyle boş bir oda içerisine evrenin tüm hayallerini çağırmaya muktedir olmadığını ve sanat ve güzelliğin oldukça sefil bir maddi görünüşünü sunduğunu düşündüğünüzü - yeterince açık gösteriyor.
   En enfes arkadaşlarınız oradalar. Bu yelpazeyi onlara gösterdiğinizde beni hiç affedebilecekler mi? Emin değilim. meraklı gözlerimize yaşayan bir muhbir gibi görünen o çok acayip güzel kadın, Bouguereau tarafından resmedilmedikçe kendisini asla tanıyamaz ve hayran olamaz. Kadınlar, güzelliğin canlı tahakkuklarıdır ama bunu anlamazlar.
   Belki de şöyle diyecekler: Biz basitçe başka türlü bir güzelliği seviyoruz. Neden sizinkinden daha az olmamak koşuluyla bu da bir güzellik olmasın?
   En azından şunu söylememe izin vereceklerini umuyorum: Ne kadar az kadın kendi estetiğini kavrar. Botticelli'nin bakirelerinden biri, böylesine revaçta olmamış olsaydı, onu acemi ve yetenekten mahrum bir ressam olarak değerlendirecektir.
   Bu yelpazeyi hoşgörünüze sığınarak kabul etmenizi diliyorum. Eğer hafızamda gölgelerden biri, bir zamanlar size gözyaşı döktürmüşse de, onu acı çekmeden kabul edin ve bilin ki o sadece bir gölge ve artık size asla acı veremez. 
   Bu gölgeleri vicdan rahatlığıyla elinizin kanat bahşettiği bu çelimsiz kâğıda çizebildim, çünkü bu gölgeler şimdi herhangi bir zarar vermek için fazlasıyla zayıf ve gerçekdışılar... 
   Ölümden birkaç saat çalmaya ve dalları harika solgun çiçekler taşıyan o şamdanların altında salonunuzun hayali sevinçlerinde hayaletlerin mağrur hayatlarını yaşamaya davet ettiğimiz günlerdekinden belki de, daha fazla zarar veremezler... 


                                                        💮


Marcel Proust - Hazlar ve Günler

Çevirmen: Ceylan Özçapkın, Alakarga Yayınları, s.70-73

0 Comments