Yeraltı Sakinleri - Jack Kerouac


"Bunlar Kızılderili herhalde - Tanrı'nın bir kulu bile dönüp bakmıyor - şu yana gidiyorlar - kimse farkına varmıyor - ne yana gittikleri pek fark etmiyor - Kızılderililer için ayrılmış araziye mi? O kahverengi kese kağıtlarında ne var?" ve ancak büyük bir çaba harcarsanız şunu fark edersiniz, "Oysa onlar bu topraklarda yaşıyorlardı ve bu koca göğün altında çadırlarda toplanmış topyekün uluslar olarak kaygılanıyor, ölüleri için ağıtlar yakıyor, karılarını koruyorlardı - şimdiye atalarının kemiklerinin üzerinden geçen demiryolu sonsuzluk imasıyla ileriyi gösteriyor onlara, insanlığın hayaletleri çilelerinin silsilesiyle derinden irinlenmiş toprağın üzerinde hafif adımlarla yürüyor, öylesine irinlenmiş ki karşınıza bir bebek eli çıkması için toprağı otuz santim kazmanız yeter. - Gıcırdayan dizel motoruyla bir ekspres yolcu treni hızla geçiyor, düüt düüüt, Kızılderililer gözlerini kaldırmakla yetiniyor - birer nokta gibi gözden kaybolduklarını görüyorum - " ve şimdi San Francisco'daki kırmızı ampüllü odada tatlı Mardou'yla otururken düşünüyorum, "Gri kıraç topraklarda gördüğüm senin babandı, gece yutmuştu onu - onun özsuyundan geldi senin dudakların, çile ve hüzün dolu gözlerin, peki şimdi ismini bilemeyecek miyiz onun, yazgısına bir ad koyamayacak mıyız?" - Küçük kahverengi eli benimkinin içinde tortop olmuş, tırnakları derisinden daha açık renkli, ayak parmaklarında da böyle ve ayakkabılarını çıkarmış, ısıtmak için bir ayağını uyluğuma yerleştirmiş, konuşuyoruz, sevginin, saygı ve utancın tarihlerinin daha derinlikli düzleminde aşk hikayemize başlıyoruz. - Çünkü cesaretin en büyük anahtarı utançtır ve geçmekte olan trendeki bulanık yüzler, gözden kaybolan hoboların silüeti dışında bir şey görmüyor ovada - 

0 Comments