"Yitik Adanın Öyküsü" - Jose Saramago


Günaydın. Hani bazen olur ya, kendini tanıyamaz insan. Yaptıkları, yaşadıkları, söyledikleri... Bu, o olamazdır. Öyledir. Saramago, "Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin." der. Ara sıra dışarı çıkıp kendimize bakalım. Belki bir vakit bir yerlerde yanlışı biz yapmışızdır. Kim bilir?.. 


💮

Umutsuzluk bildiğimiz kadarıyla insanlara özgüdür, doğal tarihte hayvanların umutsuzluğa kapıldığı yolunda bir kanıt yoktur. Ancak umutsuzluktan kopamayan insan onunla yaşamaya alışmıştır, ona en son sınırlarına gelene dek katlanır ve denizcinin saçını başını yolmaya başlaması, gökyüzüne yakarışlar ve küfürlerle seslenmesi için, ki ikisi de faydasızdır, okyanusun ortasında bir motorun bozulması yeterlidir, çözüm beklemektir, rüzgârı kim alıp götürmüşse geri getirecektir. Ama giden rüzgâr geri gelmedi. Saatler geçti, dingin gece çöktü, bir başka gün ağardı ve deniz hala hareketsiz, bir parça ince yün iplik atılsa hemen batar, suyun yüzeyinde en küçük bir dalgalanma bile yok, bu yassı bir taş parçasının üstündeki taştan bir gemi. Gemici çok endişeli değil, ilk kez denizin ortasında kalmıyor, ama şimdi açıklanamayan bir sebepten dolayı radyo da çalışmıyor, yalnızca bir vızıltı duyuluyor, taşıyıcı dalga, eğer böyle bir şey hâlâ varsa, sessizlikten başka hiçbir şey taşımıyor, sanki bu durgun su çemberinin ötesindeki dünya denizcinin giderek artan huzursuzluğuna, deliliğine, belki de denizde ölmesine görünmeden tanık olmak için susmuşçasına. Yiyeceği ve içme suyu var, ama giderek uzayan saatler art arda geçip gidiyor, sessizlik kaygan bir kobra gibi gemiyi giderek daha sıkı sarıyor, gemici arada sırada bir borda kancasıyla borda tirizine vuruyor, damarlarında akan koyu kanın ya da kalp atışlarının sesinden farklı bir ses duymak için, bazen kalbinin attığını unutuyor ve sonra zaten uyanık olduğunu sanırken uyanıyor, çünkü rüyasında ölü olduğunu görmüş oluyor. Yelken güneşe doğru yükseliyor, ancak hava hâlâ sıcak, yalnız gemici güneşten yandı, dudakları çatladı. Gün geçip gidiyor ve ertesi gün de öncekinden farklı değil. Gemici uykuya sığınıyor, fırın gibi olmasına karşın küçük kabinine iniyor, orada yalnızca tek bir kabin yatağı var, dar, bu gemicinin gerçekten yapayalnız olduğunun kanıtı, çırılçıplak yatıyor, önce her tarafından ter boşanıyor, sonra teni kuruyor ve tüyleri diken diken oluyor, düşlerinde mücadele veriyor, bir dizi çok büyük ağaç, yapraklarını ileri geri sallayan bir rüzgârla sarsılıyor, sonra rüzgâr diniyor, ama tekrar geri geliyor, onlara bir kez daha, sonsuza dek saldırmak üzere. Denizci biraz su içmek için kalkıyor ve su bitmiş. Tekrar uyuyor, ağaçların yaprakları artık sallanmıyor, ama bir martı gelip gemi direğine konmuş. 

💮


Jose Saramago - Yitik Adanın Öyküsü

Çevirmen: Dost Körpe, Kırmızı Kedi Yayınları, s.222-223

0 Comments