DENEME BLOGU
  • Home
  • Download
  • Social
  • Features
    • Lifestyle
    • Sports Group
      • Category 1
      • Category 2
      • Category 3
      • Category 4
      • Category 5
    • Sub Menu 3
    • Sub Menu 4
  • Contact Us

Okumaya, hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var şu günlerde. Ne kadar okursak, hiç yetmeyecek, hep devam edecek ki değişsin şu fena dünya. Manguel, "Okumakla birikim yaparsınız ve bu birikim geometrik olarak artar; okunan her yeni şey, okuyucunun daha önce okuduklarının üstüne yenisini inşa eder." derken haklıdır da. Hadi, sevgili okur. Bugün bir yudum kitabınızı ihmal etmediğiniz gibi, yeni bir kitaba başlayın. Sizin için, bizim için, güzel bir dünya için:

💮


Nebukadnezar'ın oğlu ya da torunu (bu konu soy araştırmacıları açısından kesinlik kazanmış) Kral Belşazar'ın Babil'i var; ki Tanrı'nın yazısını dubarda ilk gören kişi o. Büyük Iskender'in kuzey Hindistan'dan Mısır'a ve Yunanistan'a uzanan bir imparatorluğun başkenti yapmak istediği; fatihin 323 yılında, otuz üç yaşında ve elinde İlyada'nın bir kopyasını tutarken can verdiği Babil var. Aziz Yuhanna'nın kafasındaki büyük Babil- fahişelerin ve günahların doğduğu yer olan kent var: : Fuhuş gazabının şarabını tüm milletlere içiren Babil. Bir de benim taksi şoförümün Babil'i var: Teyzesinin oturduğu Hilla kentine yakın olan Babil.

   Arkeologlar kitapların tarihöncesinin burada olduğunu (hiç değilse buraya yakın bir yerde) olduğunu savunuyorlar.  Yakın Doğu'nun havasının serinleyip, kuruduğu dördüncü binyılın ortalarına doğru, güney Mezopotamya'nın tarım toplukları dağınık köylerini bırakıp, daha büyük kentsel yapılaşmalara gittiler. Bu kentler de kısa süre içinde kent-devletleri oluşturdu. Tarım yapılabilen az miktarda toprak için sulama teknikleri ve olağanüstü tarım gereçleri geliştirdiler. Bu yeni kentliler, dördüncü binyılın sonuna doğru, artan karmaşıklıktaki bir toplumu, onun yasalarını ve ticaretini düzenleyebilmek için insanlar arasındaki iletişimi kökten değiştirecek bir sanat biçimi buldular: Yazı. 

   Yazı, büyük bir olasılıkla, ticari amaç için yaratıldı. Kaç büyükbaş hayvanın hangi aileye ait olduğunu anımsamak için gerekiyordu. Ya da kaçının bir yerden bir yere götürüldüğünü bilmek için. Yazılı bir işaret, belleksel bir araçtı: Öküz resmi öküzün yerine geçiyordu. Okura alışverişin öküz üstünden yapıldığını, kaç öküz tuttuğunu ve belki de alan ile satanın adlarını belirtiyordu. Bu biçimde sunulan bir bellek, bir anlaşmanın belgesiydi. 
   İlk yazılı tabletlerin yaratıcısı, bu kil parçalarının, anıları bellekte tutmaktan daha geçerli olduğunu kavramış. olabilir, Tabletlerde saklanan bilgi sonsuz miktarda olabilir. İnsan tabletleri sonsuz sayıda üretebilir. Oysa beynin kapasitesi sınırlıdır. İkincisi; kil tabletler bilgiyi yeniden sunabilmek için bir bellek sahibine gereksinim duymazlar. Elle tutulamayan bir şey - bir sayı, bir haber, düşünce ya da emir- mesajı gönderen fiziksel olarak orada bulunmasa da elde edilebilir. Bir mucize gibi düşlenebilir, not alınabilir ve zaman ile yerin ötesine geçebilir. insanoğlu, medeniyetlerin ilk belirdiği günden başlayarak coğrafyanın ölümün ve unutkanlığın erozyonunun üstesinden gelmeye çalışmıştır. Tek bir eylemle -kil tablete yapılan ufacık bir çizikle- o adı sanı bilinmez ilk yazıcı tüm bu olanaksız gibi görünen şeyleri bir çırpıda başarmıştır.
   Ne var ki, bu ilk çizik ile yaratılan yalnızca yazı olmakla kalmamıştır: Gerçekleşen bir başka buluş daha vardır. Yazı yazma eyleminin amacı metnin kalıcılığını sağlamak -başka bir deyişle okunabilir yapmak- olduğuna göre, çizik aynı anda bir okur da yaratmaktadır. Bu rol bir okur fiziksel anlamda var olmadan önce yaratılmış bir roldür. İlk yazan kil üstüne işaretler koymak türünden yeni bir sanat tasarlayadursun, oluşan bir başka sanat dalıydı. Bu olmadan işaretlerin hiçbir anlamı olamazdı. Yazar anlam üreticisi, işaretlerin yaratıcısıydı ama bu mesajların anlaşılabilir kılınması için onları çözebilecek, anlam verecek, seslendirecek bir büyücü gerekiyordu. Yani yazı bir de okur gerektiriyordu. 
   Yazar ve okur arasında baştan beri var olan ilişki olağanüstü bir çelişki sunar: Yazar okuru yaratırken, yazarın ölüm fermanını da yayımlamış olur. Bir metnin tamamlanabilmesi için yazarın aradan çekilmesi, var olmaması gerekir. Yazar var olduğu sürece metin tam değildir. Ancak yazar metni bıraktığı zaman metin var olur. Bu noktada varlığı sessiz bir varoluş biçimidir. Bu sessizlik, okur onu okuyana kadar sürecektir. Göz, tabletin üstündeki işaretlerle ilişki kurunca metin yaşam bulur. Yazılanların tümü okurun cömertliğine dayanır. 
   Okur ile yazarın arasındaki bu huzursuz ilişkinin bir başlangıcı vardır; gizemli bir Mezopotamya akşamüstünde tüm zamanlar için belirlenmiştir. Ölümünden sonra var olan bir yaratıcı, daha doğrusu, yaratılmışların kendi kendilerine konuşabildikleri ve onlar olmazsa bütün yazının öleceği, ölümünden sonra var olan yaratıcı kuşaklar ile ölürken doğuran ilk yaratıcı arasındaki verimli ama aynı zamanda anakronik bir ilişkidir. Okumak ta başından bu yana yazmanın yüceltilmesidir. 
   Yazı hemen çok güçlü bir beceri olarak benimsendi ve yazıcılar Mezopotamya toplumunun katmanlarında hızla yükseldiler. Okuma becerisi yazıcı için kaçınılmaz biçimde temeldi, ama ne yaptığı işe toplumun verdiği ad, ne de toplumun işi algılama biçimi okuma eyleminin varlığını içeriyordu; yalnızca onun belgeleme eylemine odaklanılmıştı. Yazıcı açısından işinin toplum tarafından kamu yararına belgeleme, kayıt tutma işi olarak algılanması, bilgiyi yeniden ortaya çıkarabilen kişi (buna bağlı olarak da ona anlam verebilen kişi) olarak görülmek daha güvenliydi. Bir generalin, hatta bir kralın dili ve gözleri olabilirdi ama böylesi bir siyasal güç ortaya dökülmemeliydi. Bu nedenle de Mezopotamya'nın yazıcılar Tanrıçası Nisaba'nın simgesi gözlerin önüne tutulan tablet değil, kil üstüne yazan aletti, yani, stylus'tu.
   Mezopotamya toplumunda yazıcının rolünü abartmamak olanaksız gibidir. Yazıcılar haber iletmek; kralın buyruklarını yazıya geçirmek; yasaları kaydetmek; takvimi belirleyecek olan gökbilimsel verileri toplamak; asker, işçi, malzeme ve hatta sığırların hesabını tutmak; ticari ve mali anlaşmaları belgelemek; tıbbi bulguları ve reçeteleri yazmak; ordunun seferlerine katılarak savaşın günlüğünü tutmak ve haberleşmeyi sağlamak; vergileri değerlendirmek; anlaşmaları kâğıda geçirmek, kutsal ve dini metinleri saklamak ve insanlara Gılgamış Destanı gibi metinleri okutarak eğlendirmek için vardılar. Bunlardan hiçbiri yazıcı olmadan yapılamıyordu. İletişimi sağlayan, mesajların çözümlemesini yapan göz, el ve ses oydu. İşte bu nedenledir ki Mezopotamyalı yazarlar doğrudan yazıcıya seslenirlerdi: "Efendime de ki: Böyle der ...., kulunuz." "De ki" ikinci bir kişiye "sana" seslenmektedir ve daha sonra edebiyatta karşımıza çıkacak olan "Sevgili okur"un atasıdır. Bu satırı okuyan her birimiz aramızda çağlar da olsa seslenilen kişi oluruz.


💮

Alberto Manguel - Okumanın Tarihi

Çevirmen: Füsun Elioğlu, Yapı Kredi Yayınları, s.212-214


Sevmek ne güçlü eylem. Öyle ki; neler doğuruyor bir sevmek. Mesela memleketi sevmek kaç devrime, Tomris'i sevmek kaç şiire gebe!.. Cansever, "Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki." derken ne müthiş anlatıyor bu hissi. Sevmek ne güzel şey sevgili okur. Sevdalanmak taşa, toprağa, insana ve gökyüzüne... 

💮
Tomris Uyar'a...
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
ve yaraşırsa ancak monet'nin
kadınlarına yaraşan giysilerinle
gördüm de
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.


öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
öyle kısaydı ki adımların
şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
ölçülür ve denk düşerdi ancak
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.


yok bir yanıtın nereye diyenlere
bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.


seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
hani etiler'den hisar'a insek bile
bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
çok yaşında her zamanki çocuksun gene
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.


mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
mutfağın mutfak olalı böyle
bir adın vardı senin, tomris uyar'dı
adını yenile bu yıl, ama bak tomris uyar olsun gene
ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
oysa güneş pek batmadı senin evinde
söyle
ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.



💮

Edip Cansever - Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir


Yıldız Ertan, "Sizden bana bir sevgi gerekliydi, tam kalbimin ortasına üç kere üflediğiniz." der. Yazarlar bazen böyledir sevgili okur. Yüreğiniz tam ortasını üç kere delerler istemeden. Her şeye rağmen sevilmek güzel şey.

💮



Aylar sonra ilk kez girebildim odamıza.


   Yatak dağınık. Bitmemiş kahvelerimiz kurumuş fincanlarda. Baş ucunda duran kitabın seksen beşinci sayfasında kalmışsın. Altını çizdiğin cümleleri okudum tek tek. En çokta ‘her zaman bir umut vardır, hayatta kalın, hayatla kalın’ cümlesini.

   Sonra kapının yanında duran şövale çarptı gözüme. Yarım bıraktığın yağlı boya tablon kurşun gibi saplandı ciğerime.  Yaklaştım usulca. Tuvalde koca bir yarım kalmışlık vardı.

   Bitirmeye yeltendim. Bitirmeliydim. Fırçaları seçtim özenle. 
   Boyalara baktım. Önce kocaman bir deniz yapmak istedim. Ama mavi yoktu. Giderken mavileri de götürmüşsün. Gökyüzümü, denizlerimi...
   Loş bir oda çizdim; yarısı erimiş bir mum, iki şarap kadehi ve piyanodan yükselen eksik melodiler... Giderken en sevdiğim notalarımı da götürmüşsün. Yaşamımın en güzel tınısını...  
   Çöpleri eşeleyen bir sokak köpeği çizdim. Aç, yaralı. Başını okşayacak bir insanı yok. Giderken merhametimi de götürmüşsün. Barınakta bekleyen tüm köpeklerin umutlarını da.
   Bir otobüs yolculuğu çizdim sonra... Pencere kenarı boş. 
   Şömine karşısında bir koltuk çizdim. Koltukta bir adam. Adamın sol yanı boş.
   Yağmurda ıslanmış bir adam çizdim. "Yağmur yağacak şemsiyeni al" diye uyaranı olmayan bir adam! Sonra renksiz bir gökkuşağı çizdim sokağın baş ucundan yükselen.  
   Bir sandık çizdim. İçinde mahrem şiirler... Sana yazılmış, her satırı sen kokan. Kimseye okutmaya kıyamadığım, aşkla bezenmiş şiirler.  
   Bir hüzün çizdim. İçinde saçların... Yatağa dökülen tellerini tek tek toplayıp kendime anahtarlık yaptığım saçların.
   Yalnız bir adam çizmek istedim. Beceremedim. 
   Öyle bir gittin ki yalnızlığı bile bulamaz oldum.
   Bir ben varım odanın içinde, bir de tüm yanımı saran yokluğun! 
   Artık yalnız kalabilmek ne mümkün! 
   Şimdi biraz sensizlik sürmek istiyorum tuvale. Sahi rengi neydi sensizliğin? 
   Kırmızının hangi tonunda saklıydı geri gelişin? 
   En sevdiğin şarkıları çizsem yine yanı başımda mırıldanır mıydın nakaratlarını? 
   Ve yağlı boya tabloları tutar mıydı benim gibi yokluğunun yasını? 
   Sen biliyor muydun gitmenin koca bir boşluktan ibaret olduğunu?
   Neden söylemedin bana bir taraf gidince yarım kalanlar tamamlanmazmış diye?
   Şiirler, şarkılar, kokular, hayaller, resimler hep yarım kalacak diye?


💮

Firkan Gülaydın - Yokluğun Tuvali

Masa Dergi 5. Sayı


Bazı vakit hayatımız kocaman, yalnız bir limana dönüşüyor. Hani en güvenilir bildiğimiz gemiler dahi bir sabah kaybolup gider, bilirsiniz işte. Bazılarının da halatını biz çözeriz, yenileri gelir diye bekleriz, bekleriz, bekleriz. Dominguez, "Kitap, tıpkı bir limana sessizce yanaşan bir gemi gibi..." der, gülümsetir. Kitaplar yalnızlığımıza ne müthiş ilaçtır.

💮



İlk başta gerçekten de Lili'yi evden attırmak niyetiyle konuşmaya başlamış olmasa da, olayı ciddi boyuta taşıyan Şozo'nun tutumuydu. Fukuko'nun köpürmek için her türlü geçerli sebebi olduğundan, işi yokuşa sürmeden karısı ne diyorsa yapmaktı, Şozo için en iyisi olacaktı. Kadının istediğini yapmasına biraz rıza gösterse, Fukuko az da olsa rahatlayacak hatta belki de bir daha ısrar bile etmeyecekti. Ama Şozo gereksiz yere bahane yaratıp kaçmayı tercih ediyordu. Bir şeyi istemese de "hayır" diyememek onun kötü bir alışkanlığıydı. Önceliği, ne olursa olsun karşısındakini üzmekten kaçınmak, köşeye sıkıştırılana kadar tepkisiz kalmaktı. Birisiyle hemfikirmiş gibi görünebilir ama asla kesin bir "evet" diyemezdi. Mahcup görünse de kendince kurnaz ve inatçıydı. Fukuko, şimdiye kadar diğer taleplerini nasıl kolayca yerine getirdiğini, fakat iş Lili'ye gelince defalarca "Alt tarafı kedi yahu," deyip lafı gevelediğini fark etmişti. Anlaşılan, Lili'ye olan sevgisi Fukuko'nun düşündüğünden çok daha büyüktü ve bu iş böyle yarım kalmazdı.

   "Bak Şozo, dedi cibinliğin altından geçip yatağa girerken. Bana dön yüzünü."

   "Ah, çok uykum var. Ne olur bırak da uyuyayım."
   "Olmaz, şu mesele çözülünce uyursun."
   "Bu gece çözülmek zorunda mı? Yarın konuşalım."
   Dükkânın saçaklarında asılı lambanın ışığı, dört camlı vitrinin arkasındaki perdeden geçerek içerideki mobilya ve eşyaların hatlarını ancak belirsizce ortaya çıkaracak kadar aydınlatıyordu. Şozo yorganı kenara atmış sırtüstü yatıyordu ama yüzü karısına dönük değildi.
   "Bana arkanı dönme!"
   "N'olur bırak uyuyayım. Dün gece cibinliğe sivrisinek girmişti, bir damla uyuyamadım."
   "Öyleyse benim dediklerimi yapacak mısın? Erken uyumak istiyorsan hemen kararını ver."
   "Çattık yahu! Neye karar vereyim?"
   "Öyle çok uykum var ayaklarına yatıp beni kandıracağını sanma. Lili'yi gönderiyor musun göndermiyor musun? Derhal yanıt bekliyorum."
"Yarın... Yarına kadar düşüneyim," deyip huzurlu bir homurtu çıkarmaya başladı Şozo.
   "Sana diyorum ," diyerek aniden doğrulan Fukuko, kocasına doğru dönüp kıçına sağlam bir çimdik attı.
   'Ah! N'apıyorsun be!"
   "Seni gidi! Lili seni tırmalarken iyi, ben ufak bir çimdik atınca canın yandı, öyle mi?
   "Acıyor! Sana diyorum, kes şunu!"
   "Bundan ne olur ki, kedi bile seni tırmalayabiliyorsa ben de baştan aşağı çimdikleyebilirim.
   "Ah! Ah! Acıyor!"
   Şozo yerinden zıplayıp kendini korumaya çalışsa da üst kattaki annesini uyandırmamak için kısık sesle inlemeye devam ediyordu. Fukuko ise öngörülemez şekilde bir yandan çimdiklemeye bir yandan tırmalamaya devam ediyordu. Yüzünü, omuzlarını, göğüsünü, kollarını, bacaklarını... Her yönden saldırmaya devam ediyordu; Şozo kurtulmaya çalıştığında hafif bir şaplak evde yankılanıyordu.
   "Nasılmış bakalım?"
   "Tamam, pes! Bırak artık!"
   "Ayıldın mı uykudan ?"
   "Ayıldım ya! Anam anam, çok acıyor..."
   "Öyleyse hemen cevap ver, evet mi hayır mı?"
   "Acıyor!"
   Şozo soruya yanıt vermeden kaşlarını çatıp orasını burasını sıvazlamaya başladı. "Demek gene dümen yapıyorsun, o zaman ben de böyle yaparım!" diye bağıran Fukuko, iki üç tırnağıyla olabildiğince bastırarak Şozo'nun yanağını çizince, böyle bir acının mümkün olabileceğini daha önce hiç düşünmeyen Şozo, "Aaaah!" diye çığlığı bastı. Bu defa Lili bile ürkmüştü ve usulca cibinliğin altından çıkıp kaçtı.
   "Neden bana bu eziyeti çektiriyorsun?"
   "Bilmem, Lili için desem hoşuna gider diye düşünmüştüm."
   "Hâlâ bu kadar aptalca bir şeyi nasıl söyleyebiliyorsun?"
   "Sen kesin kararını verinceye kadar istediğimi söylerim. Pekâlâ, beni mi defedeceksin Lili'yi mi?"
   "Seni defetmek bahsi de nereden çıktı şimdi?"
   "Öyleyse Lili'yi sepetleyeceksin, değil mi?"


💮

J. Tanziaki - Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın

Çevirmen: Sinan Ceylan, Jaguar Kitap, s.20-22


İnsan tuhaf diyoruz ya, her gün böyle başlamak istiyoruz bazen. Baksan, dünyada değer biçilen pek çok şeyi paylaşıyoruz da bir tebessümü, selamı, nereden baksan bir merhabayı paylaşamıyoruz. Didierlaurent, "Gülümsemenin zararı yoktur. Aksine, gülümsemek size pek çok şey kazandırır." der. O vakit, bu hafta bol bol paylaşıp, bol bol kazanarak başlasın..

💮



Guylain, Zerstor 500'ün kumanda tablasının kapağını kaldırmaktan tiksiniyordu. Hiçbir açıklaması olmadığı halde, sanki Şey capcanlıymış da, güne başlamak için sabırsızlıktan yerinde duramıyormuş gibi, sık sık olduğu üzere parmaklarının altında sacın titreştiğini fark etmenin nahoşluğunu hissetti. Böyle anlarda , işi, mekanikleşen alışkanlıklarına bırakıyordu. Yemek yardımı dahil kendisine her ay, hayırlarına, bin sekiz yüz kırk euro ödedikleri şef operatör rolünün dışına çıkmamak. Brunner, adı okunan parçaların peşinde bir kontrol noktasından diğerine dört dönerken, check-list'i yüksek sesle satır satır okumak. Guylain, herhangi bir hayvanın boyundan büyük işlere kalkışmak gibi bir fikre kapılıp kapılmadığını kontrol etmek üzere, huninin tabanını kapatan sürgüyü çekmeden önce, açık ağza son bir kez daha göz attı. Fareler tam bir sorun haline gelmişti. Koku onları çılgına çeviriyordu. Etçil bir bitkinin, üreme organının kokusuyla sinekleri çekmesi misali, huni de onları kendine çekiyordu. Türdeşlerinden daha obur davranıp deliğin dibine sıkışıp kalan bir fare bulması nadiren rastladığı bir olay değildi. Guylain fare bulduğunda vestiyere koydukları kepçeyi alıp getiriyor ve hayvanı içine düştüğü tuzaktan çekip kurtarıyordu. Hayvan da asla ısrarcı davranmıyor, büyük bir süratle fırlayıp fabrikanın arka taraflarında bir yerde gözden kayboluyordu. Guylainin kemirgenlere karşı özel bir sevgisi yoktu. Onu harekete geçiren, Zerstor'u bir parça etten mahrum bıkrakmaktı aslında. Guylain, Zarstor'un ciyak ciyak bağıran, kıpır kıpır oynayan ve bir tane yakaladığında leblebi, çekirdek gibi miğdeye indirdiği o minik gövdelere bayıldığından emindi. Tıpkı, fırsatını bulsa, Guylain'in ellerini de bileklerine kadar kemirip yemek için hiç nazlanmayacağından emin olduğu gibi. Guylain, Guiseppe'den ve o kazadan sonra, Şey'e fare etinin her zaman yetmediğini çok iyi anlamıştı.

   Pompayı hazırlayıp açma kapama düğmelerini ON konuma getirdikten sonra, Brunner'in günün birinde basma hayalini kurduğu yeşil butona dokundu. Guylain beşe kadar sayıp basmayı bıraktı. Hep beşe kadar saymak gerekiyordu, ne fazla ne eksik. Kısa basılırsa çalışmıyor, uzun basılırsa mekanizma boğuluyordu. Cehennem adına layıktı. Kowalski kaptan köşkünden yaptığı her şeyi, en küçük hareketini bile kaçırmadan izliyordu. Buton on saniye kadar yanıp söndükten sonra bütün ışıklarıyla yandı. Önce bir şey olmadı. Şey'in bir ilk protesto silkinişinden sonra, yerde belli belirsiz bir titreme. Uyanış her zaman sıkıntılı oluyordu. Şey tos vuruyor, tükürüyor, harekete geçmekte inat eder gibi görünüyor ama mazottan ilk yudumu almasıyla birlikte sarsılmaya başlıyordu. Önce yerden boğuk bir kükreme sesi yükseldi, hemen arkasından da Guylain'in bacaklarına dalıp bütün vücuduna sirayet eden bir ilk titreşim çok geçmeden, hangar güçlü dizel motorunun acı darbelerinin ritmine uyarak yerden tavana titremeye başladı. Guylain'in kulaklarını kapatan gürültü önleyici kask, azgınca boşanan cehennemî gümbürtüyü süzmekte zorlanıyordu. Daha alt kısımlarda, Zerstor'un karnında çekiçler devreye girdi ve bir kıyamet günü şamatasıyla demirler birbirine çarpmaya başladı. Daha ilerde, keskin taraflarıyla karanlık derinlerde ışıltılar saçan bıçaklar çılgınca harekete geçti. Borulardan sular fışkırırken delikten tiz bir ıslık sesi yükseldi, neredeyse aynı anda yükselen bir buhar sütunu fabrikanın tavanını yaladı. Çukurdan ıslak kâğıt kokusu yayılıyordu. Şey acıkmıştı.

   Guylain, boşaltma istasyonunda kıçını gösteren ilk kamyona el etti. Otuz sekiz tonluk araç bütün beygirlerini kişneterek damperini indirdi. Kitaplar gri bir toz dumanı arasında, çağlayanlar halinde beton zemine döküldü. Buldozerin kumanda bölümünde oturan ve sabırsızlıktan kabına sığmayan Brunner hemen harekete geçti. Buldozerin kirli ön camının gerisinde gözleri heyecandan parlıyordu. Devasa bıçak kitap dağını boşluğa doğru süpürdü. Boşaltma kazanının paslanmaz çeliği kitap çağlayanının altında kayboldu. İlk lokmalar daima nazik oluyordu. Zerstor sağı solu belli olmayan obur bir canavardı. Kendi yırtıcılığının kurbanı olup kendi kendini tıkadığı da oluyordu. Böyle zamanlarda ağzı tıka basa dolu vaziyette takılıp kalıyordu. Huniyi boşaltmak, silindirleri çoktan çekiçlere hapsolmuş kitap fazlasından kurtarmak, pompayı yeniden çalıştırmadan önce mekanizmadaki tıkanıklıkları tek tek açmak bir saate yakın bir zaman alıyordu. Guylain için pis kokulu iç kısımlarda kıvranmak, bütün vücudundan terler dökmek ve böyle anlarda her zamankinden de çok asabileşen bir Kowalski'nin kalaylarına duçar olmak anlamına gelen bir saat.Şey, bu sabah sağ pistonundan kalkmıştı. Hık mık etmeden ilk kitap tayınını yakalayıp yuttu. Boşluktan başka bir şeyi dövmekten çok mutlu olan çekiçler büyük bir keyifle işe koyuldular. En soylu kitap sırtları, en sağlam ciltler dahi kendilerini birkaç saniyede un ufak edilmiş buldular.Binlerce kitap Şey'in işkembesinde kayboldu. Deliğin iki yanındaki borulardan aralıksız püskürtülen azgın yağmur, kaçıp kurtulmaya çalışan nadir bir-iki sayfayı da huninin dibine doğru atıyordu. Daha ilerde, altı yüz bıçak devreye girdi. Kâğıtlardan geriye kalanları keskin taraflarıyla incecik şeritler haline getirdiler. Dört büyük karıştırıcı hepsini yoğun bir melasa dönüştürerek işi bitirdi. Daha birkaç dakika önce hangarın zemininde yatan kitaplardan geriye tek bir iz kalmadı. Artık sadece, Şey'in sırtından korkunç nemli gürültüler çıkararak havuzlara dökülen dumanı tüten iri dışkılar halindeki bulamaç vardı. Bu kaba kâğıt hamuru yakın bir gelecekte başka kitapların basımında kullanılacak, bunların belli bir kısmı da yeniden buraya, Zerstor 500'ün dişlerinin arasına geri dönmekte gecikmeyecekti. Şey, iğrenç bir oburlukla kendi bokunu yiyen bir saçmalıktı. Makinenin aralıksız sıçtığı bu yoğun kıvamlı bulamacı gördükçe, Guylain'in aklına çoğu zaman, kanındaki üç gram alkolle yaşlı Guiseppe'nin, dramdan topu topu birkaç gün önce patlattığı şu cümle geliyordu: "Sakın unutma ufaklık: Kıçımızın deliği hazım için neyse, biz de kitaplar için oyuz, başka bir şey değil!" 
   İşte, ikinci bir kamyon daha gelip damperini boşalttı bile. Şey, bütün çekiçleriyle boşluğu döverek açık ağzından peş peşe geğirip asit çıkardı. Önceki yemeğin son kalıntıları, lime lime olmuş ve suya doymuş birkaç sayfa çarkların ortasında adi deri parçaları gibi sallanmaktaydı. Brunner, dili ağzının kenarında, buldozeri, öfkeyle hızlandırarak yeni kitap dağına saldırmaya koştu. 


💮

Jean-Paul Didierlaurent - 6.27 Treni

Çevirmen: Aysel Bora, Can Yayınları, s.26-29


İnsan pek tuhaftır, en alçakgönüllü bildiklerimiz dahi zamanın sahibi gibi davranır. Hep yapacaktır, hep edecektir. Yani yine Eeteleyecektir. Bulgakov, "...ve insan, akşama ne yapacağını bile bilecek durumda değil." derken bir şeyler anlatacaktır da, insan duymayacaktır. Ertelemeyin sevmeyi, gülümsemeyi, yaşamayı.. 

💮



11 Ocak, Pantolonları tümüyle kabullendi. Filip Filipoviç'in pantolonuna dokunarak uzun neşeli bir cümle kurdu: "Ver de bir cigara yakalım, çizgili pantolonuna bakalım."

   Başındaki tüyler zayıf ve ipek gibi yumuşak. Kolayca insan saçı zannedilebilir. Ama başının üst kısmındaki yanık rengi duruyor. Bugün kulaklarındaki son tüyler de döküldü. Muazzam bir iştah. Ringayı afiyetle yedi.

   Akşam beşte önemli bir olay: Varlık ilk defa çevresindeki olgulardan kopuk sözler söylemek yerine bunlara tepki verdi. Profesör "Yemek artıklarını yere atma!" diye buyurunca beklenmedik bir yanıt aldı: "Bas git, yavşak!"

   F. F. şoke oldu. Sonra kendine geldi ve şöyle dedi: "Bir daha bana veya doktora küfretme cesaretini gösterirsen tokadı yersin."
   Şarik'i tam bu anda fotoğrafladım. Yemin ederim, profesörün ne dediğini anlamıştı. Somurtkan bir gölge yerleşti yüzüne. Son derece hoşnutsuz bir bakış attı çatık kaşlarının altından ama ses etmedi.
   Yaşasın! Anlıyor.
   12 Ocak. Elleri cebe sokma hareketi. Küfür alışkanlığından vazgeçirmeye çalışıyoruz.
   Islıkla Oy, elmacık'ı çaldı.
   Diyalog kurabiliyor.
   Birkaç varsayım ileri sürmekten kendimi alamıyorum. Şimdilik gençleştirme meselesinin canı cehenneme! Çok daha önemli başka bir şey var: Profesör Preobrajenski'nin şaşırtıcı deneyi insan beyninin sırlarından birini açığa çıkardı! Hipofizin gizemli işlevi aydınlandı artık! İnsanın dış görünüşünü hipofiz belirliyor! Hipofiz hormonlarını organizmadaki en önemli hormanlar olarak adlandırmak mümkün. Dış görünüş hormonları! Bilimde yeni bir alan açılıyor: Faust'un imbiğine başvurmadan homunculus yaratıldı! Cerrahın neşteri yeni bir insan getirdi dünyaya! Profesör Preobrajenski, siz bir yaratıcısınız!! (Mürekkep lekesi.)
   Konudan saptım galiba... Evet, diyalog kurabiliyor. Kanaatime göre, olay şu: Vücut tarafından kabul edilen hipofiz köpek beyninde konuşma merkezini harekete geçirdi ve kelimeler akmaya başladı. Bence, karşımızda tekrar oluşturulan değil, canlanan, açılıp saçılan bir beyin var. Ey, evrim teorisinin muhteşem kanıtı! Ey, köpekten kimyager Mendeleyev'e uzanan muazzam zincir!
   Bir varsayımım da şu: Şarik'in beyni köpek döneminde yığınla kavram biriktirmiş. Kullanmaya başladığı ilk kelimelerin hepsi sokağa ait. Bunları duydu ve beyninde muhafaza etti. Şimdi sokaktan geçerken karşıma çıkan köpeklere saklı bir dehşetle bakıyorum. Tanrı bilir beyinlerinde ne gizlendiğini.
   Şarik okudu! Okudu!!! (Üç ünlem işareti.) Glavnba deyişinden tahmin etmiştim! Tersten okudu! Muammanın çözümü nerede, onu da biliyorum: Köpeklerin görme siniri çaprazında.


💮

Mihail Bulgakov - Köpek Kalbi

Çevirmen: Mustafa Yılmaz, Türkiye İş Bankası, s.68-69


Tanziaki, "Sadece yaşama önem verip deliler gibi mücadele etmenin anlamsız olduğunu biliyorum." der ve ekler: "Yoktan var olmakla varken yok olmak arasında bence hiçbir fark yok." Ne korkmaya lüzum var ne yaygaraya... İz bıraksak kâfi, yarınlar. 

 💮 

Şaşenka'm benim! N'olur kızma, hiç ama hiç zamanım olmadı yazacak. Nihayet hiç kimsenin bana ihtiyacı olmadığı bir anı yakaladım. Seninle baş başa geçirebileceğim bir dakikam var. Neden öpücükler mektubun sonunda yer bulur kendilerine? Daha mektubun en başından ve her yerinden öpüyorum seni, her yerinden! Tamam, bu kadar yeter, kendimi toplamalıyım. Dün atış talimi vardı, attığım beş kurşundan üçünün dört yüz metreden kafadaki hedefe isabet ettiğini işaretçiler gösterdiğinde, bizim Commodus'un suratı şaşkınlıktan nasıl şekilden şekile girdi tahmin bile edemezsin! Gel de bu tesadüfün üzerine düşünme! Hayattaki her şey tesadüflerin ürünü değil mi zaten? Neden bu çağda doğduk da, mesela otuz dördüncü yüzyılda doğmadık sanıyorsun? Neden en güzel dünyada, en kötüsünde değil? Belki de şimdi, tam da şimdi, şu anda bir yerlerde adamın biri oturmuş zangoçluk hakkında bir kitap okuyordur, olamaz mı? Neden kurşunlar geçmişe ya da geleceğe değil de, hedefin delik deşik kafasına geldi? Eğer ki İşte böyle, canım Şaşka'm benim, bir izin vermediler ki cümlemi bitireyim, şimdi sana artık bir baltanın sapı olarak bu satırları yazıyorum! Gurur duy! Artık karargâhta aşındıracağım kıçımı, üstüne oturup emirleri ve ölüm haberlerini yazacağım. Komutan şaşırttı beni. Odasına çağırdı, madem okuma yazma biliyorsun, o zaman karagâh kâtibi ol dedi. Hazır ol vaziyetindeydim, dirseğim kıvrık, karşımdaki tozlu pencerede bizim gün batımımız, parmaklarımın ucu o kaba kumaşa dokunuyor. ''Komutanım!'' ''Ne istiyorsun?'' ''Yapamıyorum. Yazım güzel değil.'' ''Yazının güzel olup olmaması önemli değil evlat, samimi olması önemli! Anladın mı?'' Ve bir bardağı votkayla doldurdu. Bana uzattı. ''Yeni görevlendirmenin şerefine!'' İçtim. Siyah ekmek üzerine ringa balığı ve taza soğan ikram ediyor. ''Evlat, ben senin yaşındayken her şeyi bir anda anlamıştım. Sonra hayatımın geri kalanında da o an neyi anladığımı çıkarmaya çalışmıştım. Sen şu salodan alsana, muhteşem bir salo! Unutma, kelimelerin her biri kaleminden daha akıllıdır. Ölüm haberlerini ise dert etme. Dert edilecek her şeyi, senden önceki kâtip dert etti zaten. Artık nasıl içiyorsa, omzuma yıkılır, çocuk gibi ağlardı: 'Ölmediğim için affet beni, tüm savaş boyunca hiç cephede savaşmadım ki...' Benden af dilerdi kimin ölümünü haber verdiyse, sanki onlarla konuşur gibi.'' 

 💮 


Mihail Şişkin - Mektupların Romanı

Çevirmen: Erdem Erinç, Jaguar Kitap, s.56-57


İnsan, ömrünü hoyratça harcıyor. Şu an bir şeyleri değiştirmek için belki de son andır, bilmiyor. Sinan Biçici, "Zaman, bir kayayı toprağa dönüştürüyorsa kim bilir insana neler yapabilirdi?" diye soruyor.

💮


Kentin dört bir yanında onları arıyorlardı. Sophie ve Herbert ise her şeyden habersiz Larissa ile cellatlarına doğru dört nala at sürüyorlardı. Biricik aşkına kavuşmak için her şeyden vazgeçen Sophie ile iki iyi dostu onları bekleyen ölüme doğru sürüyorlardı atlarını… Gelinlik içinde genç bir kadın, yanında müstakbel damadı ve nedimesiyle şüphe çekmeyeceklerdi.



   Lordun görevlendirdiği şövalyeler, şimdi can almak için kılıç kuşanan bu dört şövalye Herbert’le birlikte bir gelin ve nedimenin peşine düşmüşlerdi. 

   Herbert, her doğan yeni gün, hangi rüzgarın getireceğine bile dönüp bakmayacak kadar birlikte vakit geçirmişti ölümle. Biricik aşkı Franz’ın yaşadığını duyduktan sonra hiçbir şeyi önemsemeyen Sophie’nin başka bir şeyi duyacak hali yoktu. Zavallı Larissa ise, çocukluk arkadaşını gelinlikle izlerken, hayatında ilk defa ona kadınlığını hissettiren aşk duygusunu tattıran Herbert’e masum, kaçamak gözlerle bakıp kendi düğününü hayal ediyordu. 

   “Soylu efendimiz adına, açın kapıyı” diye bağırıyordu kapının ardından gelen ses. Zaman o anda durdu. Sophie’nin gözlerinin yeşiline benzeyen ormanlarda kuşlar uçmaz oldu. Gözlerine benzeyen okyanus maviliğindeki balıklar yüzmeyi unuttular. Tenine benzeyen buğday tarlalarına bir daha güneş doğmadı. 

   Önümüzdeki bahar evlenip, etraf bembeyaz örtüye döndüğünde ilk bebeğine hamile kalacaktı Larissa. Ilk kılıç darbesiyle yüzündeki gülümseme sonsuza kadar asılı kaldı o güzel masum yüzünde. 

   Herbert, ölümle karşılaştığında eski bir dostunu görmüş gibi selamladı ve kılıcını çekti. Sadık hizmetkarı ve delikanlılık çağından beri sırdaşı olduğu Lord Franz’ın biricik aşkı Sophie’yi korumak için son kez, düşmana ya da isyancılara değil, birlikte bağlılık yemini ettiği şövalyelere çekmişti kılıcını…

   Sophie, hayal ettiği gibi beyaz gelinliğini giyinmiş, söz verdiği gibi büyük kiliseye gelmişti. Ama biricik aşkı Lord Franz’ın randevusuna gelmesini bekleyemedi. 

   Zaman, zamansız gelen bir aşk için bir kez daha durdu.  Tekrar kanat çırpmak için 500 yıl bekleyecek Sophie’nin kalbi gibi durdu…


💮

Sinan Biçici - Leydi

Chiviyazıları Yayınları, s.254-255


Günaydın. Hani bazen olur ya, kendini tanıyamaz insan. Yaptıkları, yaşadıkları, söyledikleri... Bu, o olamazdır. Öyledir. Saramago, "Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin." der. Ara sıra dışarı çıkıp kendimize bakalım. Belki bir vakit bir yerlerde yanlışı biz yapmışızdır. Kim bilir?.. 


💮

Umutsuzluk bildiğimiz kadarıyla insanlara özgüdür, doğal tarihte hayvanların umutsuzluğa kapıldığı yolunda bir kanıt yoktur. Ancak umutsuzluktan kopamayan insan onunla yaşamaya alışmıştır, ona en son sınırlarına gelene dek katlanır ve denizcinin saçını başını yolmaya başlaması, gökyüzüne yakarışlar ve küfürlerle seslenmesi için, ki ikisi de faydasızdır, okyanusun ortasında bir motorun bozulması yeterlidir, çözüm beklemektir, rüzgârı kim alıp götürmüşse geri getirecektir. Ama giden rüzgâr geri gelmedi. Saatler geçti, dingin gece çöktü, bir başka gün ağardı ve deniz hala hareketsiz, bir parça ince yün iplik atılsa hemen batar, suyun yüzeyinde en küçük bir dalgalanma bile yok, bu yassı bir taş parçasının üstündeki taştan bir gemi. Gemici çok endişeli değil, ilk kez denizin ortasında kalmıyor, ama şimdi açıklanamayan bir sebepten dolayı radyo da çalışmıyor, yalnızca bir vızıltı duyuluyor, taşıyıcı dalga, eğer böyle bir şey hâlâ varsa, sessizlikten başka hiçbir şey taşımıyor, sanki bu durgun su çemberinin ötesindeki dünya denizcinin giderek artan huzursuzluğuna, deliliğine, belki de denizde ölmesine görünmeden tanık olmak için susmuşçasına. Yiyeceği ve içme suyu var, ama giderek uzayan saatler art arda geçip gidiyor, sessizlik kaygan bir kobra gibi gemiyi giderek daha sıkı sarıyor, gemici arada sırada bir borda kancasıyla borda tirizine vuruyor, damarlarında akan koyu kanın ya da kalp atışlarının sesinden farklı bir ses duymak için, bazen kalbinin attığını unutuyor ve sonra zaten uyanık olduğunu sanırken uyanıyor, çünkü rüyasında ölü olduğunu görmüş oluyor. Yelken güneşe doğru yükseliyor, ancak hava hâlâ sıcak, yalnız gemici güneşten yandı, dudakları çatladı. Gün geçip gidiyor ve ertesi gün de öncekinden farklı değil. Gemici uykuya sığınıyor, fırın gibi olmasına karşın küçük kabinine iniyor, orada yalnızca tek bir kabin yatağı var, dar, bu gemicinin gerçekten yapayalnız olduğunun kanıtı, çırılçıplak yatıyor, önce her tarafından ter boşanıyor, sonra teni kuruyor ve tüyleri diken diken oluyor, düşlerinde mücadele veriyor, bir dizi çok büyük ağaç, yapraklarını ileri geri sallayan bir rüzgârla sarsılıyor, sonra rüzgâr diniyor, ama tekrar geri geliyor, onlara bir kez daha, sonsuza dek saldırmak üzere. Denizci biraz su içmek için kalkıyor ve su bitmiş. Tekrar uyuyor, ağaçların yaprakları artık sallanmıyor, ama bir martı gelip gemi direğine konmuş. 

💮


Jose Saramago - Yitik Adanın Öyküsü

Çevirmen: Dost Körpe, Kırmızı Kedi Yayınları, s.222-223


İyi geceler... İnsan yok yere telaşlanmayı, hüzünlenmeye değmeyecek meseleleri, boş laflarla kaygılanmayı pek seviyor. Zaman akıp gidiyor da hiç oralı olmuyor. Ah, ah!.. Gülten Akın bir başka şiirinde, "Dünyanın en kısa öyküsü, sonra, işte yaşlandım." diyor. Her saniye öykümüz sona yaklaşırken, artık biraz da kendimizi düşünmeli.


💮

Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara


Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi


Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin.

💮

Gülten Akın - Seni Sevdim

Deli Kızın Türküsü, Yapı Kredi Yayınları

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

ABOUT ME

I could look back at my life and get a good story out of it. It's a picture of somebody trying to figure things out.

POPULAR POSTS

  • DARIDERE KAMP ALANI
    Ulaşım Darıdere Mesire Yeri ve Kamp Alanı, Balıkesir, Altınoluk, Narlı Köyünden 13 km içeridedir. İzmir-Çanakkale yolu üzerinde Çanakkale yö...
  • Marcel Proust - Lemoine Vakası
    IV. HENRI DE RÊGNIER    Elması pek de sevmem. Güzel görünmüyor. İnsanın yüzünde bıraktığı o küçük güzellik, etkisindense daha çok yansımasın...
  • "Babam Beni Şah Damarımdan Öptü" - Ozan Önen
       İnsan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir...
  • "Musa'nın Derinlerine Düşen Yutkunuş" - Ahmet Sarı
    Bir şeyleri paylaşmak için doğru zaman doğru mekân doğru vesaire ararken geçer zaman. Bilirsiniz. Mustafa Kutlu, "İnsanlar ölür ve cena...
  • VİETNAM SEYAHAT FOTOĞRAFÇILIĞI - ÜLKENİN EN İYİLERİ VE ÖNEMLİ NOKTALARI
    Fotoğrafçı Réhahn tarafından Vietnam Seyahat İpuçları  Fransız fotoğrafçı Réhahn şu anda Vietnam’daki kabilelerin 54’ünü fotoğraflamak için ...
  • CAMPING ADRİAKE
    Ulaşım Antalya'dan Demre'ye minibüsler ile ulaşabilirsiniz. Kamp alanı sahil kenarında. Demre merkeze geldikten sonra buraya ulaşım ...
  • "Bilinmeyen Sular" - Mevsim Yenice
    “Benim için daha iyi olacak,” diyor. Neden bahsettiğinden haberi yok, adım gibi eminim bundan. Yine de kafamı sallayarak destek oluyorum. ...
  • ERCİYES EKSPRESİ (ADANA - KAYSERİ TRENİ)
    Treni hangi operatör işletiyor? TCDD Taşımacılık Nasıl bir trenle seyahat edeceğim? Dizel lokomotifin çektiği vagon dizisi Seyahat seçenekle...
  • Çılga Cantürk - Mutlu Gel Huzurlu Gel
    MUTLU GEL HUZURLU GEL 21.. 6 Ocak 2017 anısına .. İnsan ne kadar sevildiğini ve bu zamana kadar neler yaşamış olduğunu aklının bir köşesinde...
  • APOSTİL NEDİR?
    Apostil belki de ilk defa duyduğunuz bir terim ve ne anlama geldiği hakkında hiç bir fikriniz yok. Belki de var nasıl yapıldığını bilmiyorsu...

Advertisement

Follow us on Facebook

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

EREN ARDA GÜLER. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Featured Post (Slider)

Kötüye Kullanım Bildir

Archive

  • ►  2020 ( 184 )
    • ►  Mayıs ( 50 )
    • ►  Nisan ( 44 )
    • ►  Mart ( 17 )
    • ►  Şubat ( 73 )
  • ►  2019 ( 258 )
    • ►  Kasım ( 43 )
    • ►  Ekim ( 43 )
    • ►  Eylül ( 53 )
    • ►  Ağustos ( 6 )
    • ►  Temmuz ( 2 )
    • ►  Haziran ( 9 )
    • ►  Mayıs ( 16 )
    • ►  Nisan ( 56 )
    • ►  Mart ( 15 )
    • ►  Şubat ( 7 )
    • ►  Ocak ( 8 )
  • ►  2018 ( 51 )
    • ►  Aralık ( 7 )
    • ►  Kasım ( 8 )
    • ►  Ekim ( 7 )
    • ►  Eylül ( 3 )
    • ►  Temmuz ( 2 )
    • ►  Haziran ( 3 )
    • ►  Mayıs ( 1 )
    • ►  Nisan ( 4 )
    • ►  Mart ( 3 )
    • ►  Şubat ( 5 )
    • ►  Ocak ( 8 )
  • ▼  2017 ( 11 )
    • ▼  Aralık ( 1 )
      • "Okumanın Tarihi" - Alberto Manguel
    • ►  Ekim ( 10 )
      • "Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir" - ...
      • "Yokluğun Tuvali" - Firkan Gülaydın
      • "Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın" - J. Tanziaki
      • "6.27 Treni" - Jean Paul Didierlaurent
      • "Köpek Kalbi" - Mihail Bulgakov
      • "Mektupların Romanı" - Mihail Şişkin
      • "Leydi" - Sinan Biçici
      • "Yitik Adanın Öyküsü" - Jose Saramago
      • "Seni Sevdim" - Gülten Akın

Bu Blogda Ara

Blog Archive

  • ►  2020 ( 184 )
    • ►  Mayıs 2020 ( 50 )
    • ►  Nisan 2020 ( 44 )
    • ►  Mart 2020 ( 17 )
    • ►  Şubat 2020 ( 73 )
  • ►  2019 ( 258 )
    • ►  Kasım 2019 ( 43 )
    • ►  Ekim 2019 ( 43 )
    • ►  Eylül 2019 ( 53 )
    • ►  Ağustos 2019 ( 6 )
    • ►  Temmuz 2019 ( 2 )
    • ►  Haziran 2019 ( 9 )
    • ►  Mayıs 2019 ( 16 )
    • ►  Nisan 2019 ( 56 )
    • ►  Mart 2019 ( 15 )
    • ►  Şubat 2019 ( 7 )
    • ►  Ocak 2019 ( 8 )
  • ►  2018 ( 51 )
    • ►  Aralık 2018 ( 7 )
    • ►  Kasım 2018 ( 8 )
    • ►  Ekim 2018 ( 7 )
    • ►  Eylül 2018 ( 3 )
    • ►  Temmuz 2018 ( 2 )
    • ►  Haziran 2018 ( 3 )
    • ►  Mayıs 2018 ( 1 )
    • ►  Nisan 2018 ( 4 )
    • ►  Mart 2018 ( 3 )
    • ►  Şubat 2018 ( 5 )
    • ►  Ocak 2018 ( 8 )
  • ▼  2017 ( 11 )
    • ▼  Aralık 2017 ( 1 )
      • "Okumanın Tarihi" - Alberto Manguel
    • ►  Ekim 2017 ( 10 )
      • "Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir" - ...
      • "Yokluğun Tuvali" - Firkan Gülaydın
      • "Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın" - J. Tanziaki
      • "6.27 Treni" - Jean Paul Didierlaurent
      • "Köpek Kalbi" - Mihail Bulgakov
      • "Mektupların Romanı" - Mihail Şişkin
      • "Leydi" - Sinan Biçici
      • "Yitik Adanın Öyküsü" - Jose Saramago
      • "Seni Sevdim" - Gülten Akın

Combine

Horizontal

Vertical1

Vertical2

Gallery

Portfolio

  • Home
  • Features
  • _Multi DropDown
  • __DropDown 1
  • __DropDown 2
  • __DropDown 3
  • _ShortCodes
  • _SiteMap
  • _Error Page
  • Learn Blogging
  • Documentation
  • _Web Documentation
  • _Video Documentation
  • Download This Template

Footer Menu Widget

  • Home
  • About
  • Contact Us

Social Plugin

Contact us

About

Channels

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Categories

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

PGA Head Teaching Professional

Fotoğrafım
erenardaguler
Profilimin tamamını görüntüle

Channels

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Subscribe To Sarah Bennett Blog

Kayıtlar
Atom
Kayıtlar
Tüm Yorumlar
Atom
Tüm Yorumlar

Slider Widget

5/recent/slider

CATEGORIES

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Advertisement

Main Ad

Trend Tags

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Pages

  • EV
  • EV
  • EV

Most Trending

  • "Babam Beni Şah Damarımdan Öptü" - Ozan Önen
       İnsan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir...
  • "Kadın Yok Savaşın Yüzünde" - Svetlana Aleksiyeviç
     İnsan savaştan büyük...     Büyük olduğu sahneler akılda kalan. Savaşta insanı yönlendiren bir şey var ki tarihten bile güçlü. Daha derinde...
  • Tolstoy - Polikuşka
     Tam da o sırada Yegor Mihayloviç konağın kapısında gözüktü. Şapkalar art arda başlardan alındı, kâhya yaklaştıkça ortasından, önünden dazla...
  • Rebecca Solnit - Karanlıktaki Umut
      Neden-sonuç ilişkisi tarihin ileri doğru hareket ettiğini varsayar ama tarih bir orduya benzemez. Tarih, yanlamasına seğirten bir yengeç, ...
  • "İpekli Mendil" - Sait Faik Abasıyanık
    Vakit geçiyor. Gün akşama, akşam geceye dönüyor ve bütün bunlara kuşlar şahit, gök şahit, insan şahit. Yaşlanıyoruz. Sait Faik nasıl anlatıy...
  • ŞİMŞİRLİK KAMP ALANI VE ALABALIK TESİSLERİ
    Ulaşım Düzce merkezine, İstanbul yada Ankara'dan otoban yoluyla ulaşmak mümkün. İstanbul - Düzce otoban çıkışı 210 km. Merkeze ulaştığın...
  • UKRAYNA'YA GİTMEK
    ARABA İLE GİTMEK… Mail kutuma yoğun bir şekilde gelen bir diğer soru, Ukrayna’ya araba ile gitmek. Her ne kadar Ukrayna’ya araba ile yolculu...
  • "Pan" - Knut Hamsun
     Üçüncü Demir Gece; olanca gerginlik içinde bir gece. Hiç değilse biraz don olsaydı! Don yerine gündüzün güneşinden kalma bir sıcaklık; ılık...
  • "Şizodüş" - Merve Sevde Selvi
    Akşam oluyor. Şehrin üstüne karanlık inerken daralan göğsümü, dünyanın muhtelif yerlerindeki gün doğumlarını düşünerek geniş tutuyorum. Masa...
  • KAMP MATI NEDİR VE NASIL SEÇİLİR?
    Özellikle uzun süre yürüyerek seyahat ederken yaptığım doğa kampları sırasında karşılaştığım en keyif bozucu durum kamp çadırını kuracak uyg...

Featured Posts

About Me


I could look back at my life and get a good story out of it. It's a picture of somebody trying to figure things out. Great things in business are never done by one person. They’re done by a team of people.

Popular Posts

  • DARIDERE KAMP ALANI
  • Marcel Proust - Lemoine Vakası
  • "Babam Beni Şah Damarımdan Öptü" - Ozan Önen

Advertisement

Designed By OddThemes | Distributed By Blogger Templates