"Karameke" - Onat Kutlar


 [Bir İstanbul Söylencesi] 
   Bu masal konusunda, geçenlerde Haliç'e şaşkınlıkla girip orada günlerce kalan yunus balığının ve günlerdir okuduğum Halikarnas Balıkçısı'nın yalancısıyım. O balıkları iyi tanır, ben de inatçı Yunus'u. 
   Şöyle anlatıyor Balıkçı, Kybele'nin doğumunu: "... bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar birbirlerinden ayırt edilemeyecek halde imişler. Fakat birdenbire esrarlı bir müzik sesi duyulmuş. Gökler ve denizler birbirinden ayrılmış. Bu ses, Kybele'nin doğumunu ilan ediyormuş. Simgesi ay imiş Kybele'nin. Evrenin bu yeni tanrıçası ıssız yeryüzünde, boş sular, çıplak topraklar ve gökte dönen yıldızlar arasında yapayalnız kalmış. Avuçlarını birbirine sürmüş ve parmaklarının arasından sevgilisi Ophion, kayıp çıkmış. Kybele, merakından ötürü onunla sevişmiş. Bu sevgi ve kavuşmanın sarsıntılarıyla topraklar devrilip dağları oluşturmuş, sular fışkırıp ırmaklar akmış, göller toplanmış..." 
   Kybele'nin ay tanrıçası olduğu ve böyle doğduğu biliniyor. Ama sevgilisinin adı Ophion mu yoksa İonas mı, çok iyi bilinmiyor. Bence İonas'tır (Yunus). Sonra olup bitenleri düşünürsek!
   Kybele'nin doğumuyla birlikte, gökyüzü ile yeryüzü birbirinden ayrılmış ya, iki sevgilinin durmadan sevişmelerine gök tanrısı Uranus çok kızmış. Kardeşi Kronos, yani Zaman’la birlikte oturup düşünmüşler. Onlar düşünedursunlar, Kybele ile sevgilisine denizlerin tanrısı Okeanos kucak açmış. İki âşık, sevişmenin mavi sularında salınıp duruyorlarmış. 
   Uranus, kızgınlıktan şimşekler, yıldırımlar yağdırmış. Kardeşi uyarmış onu: "Okeanos onları koruyor. Sevişenleri birbirinden hemen ayırmak kolay değildir. Bana bırak bu işi" demiş Yani Zaman'a. Zamanın her sevgiyi öldüreceğine inanmak, gökyüzünün de işine gelmiş. Evrenin egemeni olan iki kardeş beklemeye koyulmuşlar. 
   Oysa bildiğin gibi, naçizane kanaatime göre, bu her zaman doğru değildir. Üreten, güzelliğini ve hızını yitirmeyen sevgiyi ne gökyüzü yok edebilir ne de zaman. İşte bu masalda da böyle olmuş. Kybele, diri memeleri, taze karnıyla beslemiş sevgiyi. Halikarnas Balıkçısı'nın dediği gibi, "soluğu taze çalı ve çiçek kokuyormuş." Sevgilisi de yerinde duramayan aklı ve gövdesiyle ona yardım etmiş. Yeryüzünü bir bahçeye dönüştürmüşler. 
   Yıllar geçmiş, Kronos'un akreple yelkovanı binlerce kez dönüp durmuşlar sevgiyi aşındırmak için. Ama bir türlü başaramamışlar. Sonunda Uranus'un sabrı tükenmiş. İçindeki bütün kıskançlığı, bitmez tükenmez bir yağmur biçiminde yeryüzüne yağdırmış. Kybele ile sevgilisinin bahçeleri tufanın suları altında kalmış. Tıpkı geçenlerde İstanbul'a günlerce yağan yağmur gibi.
   İyi yürekli Okeanos gene yardımlarına koşmuş iki sevgilinin. Onları, bir çift yunus balığı yapmış. Altın arabaya koşmuş onları. Sürücüleri de hep bildiğin gibi Küçük Eros. İki yunus balığı, tufanla kabaran okyanus sularında yan yana dolaşıp durmuşlar. 
   Uranus, bakmış ki olacak gibi değil, Hades'in büyük boğası Europa'dan ve kör Asya'dan yardım istemiş. Europa ve Asya, iki sevgiliyi sıkıştırıp öldürmeye çalışmışlar. Okeanos gene kurtarmış onları.
   Sonunda kambur tanrı Hephaistos karışmış işe. İki görünmez zincir yapmış, gizemli ayrılık ateşinde eritip demiri ve geceler boyu uğraşarak. Olympos'un tanrılarının tümü bir araya gelmişler. Kybele'yi o görünmez zincirlerle Europa'ya bağlamışlar, sevgilisini de Asya'ya. Öylece kalmışlar orada iki sevgili, zamanın ve gökyüzünün gözetimi altında. 
   Bunu Balıkçı söylemiyor ama, Okeanos, onlara bakarak bitmez tükenmez gözyaşları dökmüş. İstanbul Boğazı’nın suları kadar.
   Biraz acıklı oldu bu öykünün sonu. Ama belki de Kronos haklıdır. Her güzel şeyin sonu acıklı değil mi? 
   İşin neşeli tarafına gelince: Geçenlerde Cumhuriyet gazetesi, bir yunus balığının Haliç'e girip dolaştığını yazınca gidip gördüm onu. Bir ara sulardan çıkardı başını, göz kırptı bana. Sonra da dedi ki, eve git, çocukken yaptığın İstanbul Boğazı haritasını çıkar ve bak. Boğaz'ın iki yakası, hayal gücüyle çizilince, iki yanında birbirine kavuşmak isteyen iki yunus balığı göreceksin. Zincirleri de görebilirsin tabii. Asya yakasında oturan bir kör değilsen.


Onat Kutlar - Karameke

Yapı Kredi Yayınları, s.115-117


0 Comments