"Sessizlik" - Şusaku Endo


"Burada bir su birikintisi bile yok. Biraz dayanamaz mısınız?" dedi Kiçijiro. Ama cevabımı bile beklemeden yokuş aşağı koştu.
    O, sarp kayalığın ardında gözden kaybolduğunda çimenlerde pır pır eden böceklerin sesi dışında etraf birden ölüm sessizliğine büründü. Bir kertenkele tedirgin tedirgin bir taşın üstüne süründü, sonra da hızla kaçtı. Onun bana bakan sinsi suratı, bana daha şimdi gözden kaybolan Kiçijiro'nunkini anımsattı. Gerçekten de benim için su aramaya mı gitmişti? Yoksa birilerine burada olduğumu söyleyerek bana ihanet mi edecekti? 
    Bastonuma dayanarak yola devam ederken, boğazımdaki kuruluk gitgide dayanılmaz bir hal aldı ve o anda çok net bir şekilde fark ettim ki alçak adam, kasıtlı olarak bana kurutulmuş balık yedirmişti. İncil'de geçen sözleri, İsa'nın nasıl, "Susadım!" dediğini anımsadım; askerlerden biri, sirkeye batırıp bir zufa otuna taktığı süngeri onun ağzına sürmüştü. Gözlerimi yumdum. Uzaktan gelen boğuk bir çağrı, biri beni arıyormuşçasına yankılandı. "Peder! Peder!" Kiçijiro, elinde bir su testisiyle eskisi gibi sarsak sarsak ayaklarını sürüyerek koştu. Bana acı dolu bir ifadeyle bakarak, "Kaçıyor musunuz?" diye sordu. 
    Bana sunduğu su testisini aldım ve dudaklarıma dayayıp utanmadan kana kana içtim. Su ellerimden kayıp dizlerimi ıslattı. 
    "Peder, kaçıyordunuz. Bana güvenmiyor musunuz?"
    "Duygularını incitmek istemiyorum," dedim. " İkimiz de yorgunuz. Lütfen git. Beni yalnız bırak!"
    "Yalnız mı? Nereye gideceksiniz ki? Bu çok tehlikeli. Hıristiyanlarin yasadıgı bir köy biliyorum. Orada bir kilise ve bir de peder var."
    "Peder mi?" Farkında olmadan sesimi yükseltmiştim. Adada benden başka bir rahip daha olduğuna inanamıyordum. Kiçijiro'ya artan bir şüpheyle baktım.
    "Evet, peder. Üstelik Japon da değil. Ben öyle duydum yani."
    "İmkânsız!"
    "Peder, bana güvenmiyorsunuz." Orada, çimenlerin üstünde durmuş gözyaşı döküyordu, zayıf bir sesle, "Kimse bana güvenmiyor," dedi burnunu çeke çeke. 
    "Ama başının çaresine bakmayı biliyorsun. Mokiçi ve İçizo, tıpkı taş gibi denizin dibini boyladı ve yine de...
    "Mokiçi güçlüydü, tıpkı güçlü bir av gibi... Fakat benim gibi zayıf bir av, ne yaparsanız yapın güçlenmez." Onu sert bir şekilde azarladığımı hissetmiş olmalıydı, zira karbaçlanmış bir köpek gibi geriye bakıyordu. Lakin ben bunları onu azarlamak maksadıyla söylememiştim; yalnızca aklımdan geçen acı bir düşüncenin ifadesiydi bunlar. Kiçijiro, tüm insanların aziz yahut kahraman olmadığını söylemekte haklıydı. Hıristiyanlarımızın kaçı, eğer bu zulüm döneminden başka bir çağda doğmuş olsalardı döneklik ya da şehitlik gibi sorunlarla karşılaşırdı; onun yerine ölüm kapıyı çalana dek inançlarının gerektirdigi gibi bir hayat yaşarlardı.
    "Gidecek hiçbir yerim yok. Yalnızca dağlarda gezinip duruyorum." diye sızlandi Kiçijiro. 
    Acıma hissiyle doldu içim. Ona dizlerinin üstüne çökmesini emrettim ve emrime itaat ederek tir tir titreyen dizleriyle yere çöktü. "Mokiçi ve İçizo adına günah çıkarabilecek misin?" diye sordum. 
    İnsanlar doğarken ikiye ayrılır; güçlüler ve zayıflar, azizler ve sıradan olanlar, kahramanlar ve onlara saygı duyanlar. Zulüm döneminde güçlüler ateşlerde yanar, denizde boğulur ama Kiçijiro gibi zayıf olanlar dağlarda berduş hayatı sürer. Sana gelince -şimdi kendi kendime konuşuyordum-, ya sen hangi kategoriye giriyorsun? Rahipliğinin ve onurunun bilincinde olmasan belki Kiçijiro gibi sen de fumieye ayak basacaktın. 
    "Efendimiz dikenlerle taçlandırılır. Efendimiz çarmıha gerilir." Bir kertenkele yeniden taşın beyaz yüzeyinde sürünürken, Kiçijiro annesini taklit eden bir çocuğun samimiyetiyle sözlerimi bir bir tekrarladı. Ağaçların arasından ağustos böceğinin sesi geldi, çimen kokusu rüzgârla beraber beyaz kayanın üzerinde süzülüyordu. 
    Tekrar yola çıkınca ayak sesleri duydum. Bizden yana bakan ve adımlarını hızlandıran adamlar, çalıların arasından geliyordu.
    "Peder, affet beni!" Hâlâ dizlerinin üstünde duran Kiçijiro hıçkıra hıçkıra ağlayarak haykırıyordu: "Ben zayıfım. Mokiçi ve İçizo gibi güçlü biri değilim."
    Adamlar çoktan beni yakalamış, sürüklüyorlardı. Aralarından biri, yüzünde aşağılarcasına bir ifadeyle Kiçijiro'nun suratına bir sürü ufak gümüş para fırlattı. 
    Tek kelime etmeden beni önlerine kattılar. Kurak yolda tökezleye tökezleye yürütüldüm. Bir defa ardıma dönüp baktım ama bana ihanet eden o adamın küçük suratı çoktan uzağımızda kalmıştı. Bir örümcek gibi korku dolu gözleri ve o suratı...

Şusaku Endo - Sessizlik

Çeviren: Rumeysa Nur Ercan, Zeplin Kitap, s.98-100


0 Comments