"Mezarımdan Yazıyorum" - Machado de Assis


  Bildiğim kadarıyla şimdiye dek kendi hezeyanlarını anlatan kimse yok. Bunu ben yapacağım, bilim dünyası da bana minnettar kalacak. Okur, psikolojik olgular üzerine düşüncelerden hoşlanmıyorsa, bu bölümü atlayıp dosdoğru kitabın hikâye bölümlerine geçebilir. Ama okur hiç merak etmese dahi ben, bu yirmi otuz dakika süresince zihnimde gerçekleşenlerin son derece ilgi çekici olduğu kanaatindeyim.
   Öncelikle Çinli bir berbere dönüştüm, şişman ve becerikliydim; yüksek bir memuru tıraş ediyordum, o da ücreti şeker ve çimdikle ödüyordu. Çinli yüksek memurlar böyle tuhaf oluyor işte.
   Hemen sonra Aziz Thomas’ın Summa Theologica’sına dönüştüm; tek cilt olarak basılmıştım, oymalı bir maroken kabım ve gümüş kilitlerim vardı ki bunu düşünmek bedenime son derece katı bir hareketsizlik veriyordu. Ellerim, kapalı olan kilidin iki tarafı olduğu için onları göğ"sümde birleştirmiştim ve bir insan (şüphesiz Virgília) ceset gibi görünmeme neden olduğu için onları çözmüştü; bu yüzden o olayı hiç unutamıyorum.
   Nihayet tekrar eski insan biçimimi aldığımda bir suaygırının bana doğru yaklaştığını gördüm. Suaygırı beni alıp götürdü. Korkudan mı yoksa ona duyduğum güvenden mi bilmiyorum ama hiç sesimi çıkartmadım ve karşı koymadım; fakat çok kısa sürede öyle baş döndürücü bir hızla yol almaya başladık ki sonunda suaygırıyla konuş"maya cesaret ettim ve nazikçe, yolculuğumuzun önceden planlanmış bir istikameti olmadığı kanaatini taşı"dığımı belirttim.
   Hayvan, “Yanılıyorsun,” diye karşılık verdi. “Çağların başlangıcına gidiyoruz.”
   Bunun çok uzak bir nokta olacağını ima ettim; fakat suaygırı beni duymadı veya anlamadı, ya da beni duymamış veya anlamamış ayağına yatıyordu. Konuşabildiğine göre ona, Aşil’in atının mı yoksa Balaam’ın eşeğinin mi soyundan geldiğini sordum, o da iki türe özgü dört ayaklı"larda da ortak olan bir hareketle karşılık verdi: Kulaklarını oynattı. Ben gözlerimi kapattım, gevşedim ve kendimi kaderin kollarına bıraktım. Çağların nerede başladığını, bunun Nil’in kökeni kadar esrarengiz olup olmadığını ve her şeyden önce çağların sonundan daha mı fazla yoksa daha mı az önemli olduğunu öğrenmeye yönelik bir merak dürtüsü hissettim: Hasta bir zihnin düşünceleri. Gözlerimi kapattığım için yolu görmüyordum. Sadece hissettiğim üşümenin sürekli arttığını ve bir süre sonra bana, ebedî buzullar bölgesine girmişiz gibi geldiğini hatırlıyorum. Gözlerimi açtım ve suaygırımın bembeyaz karla örtülmüş bir çayırda dörtnala gittiğini gördüm; etrafta kardan dağlar, kardan bitkiler ve kardan kocaman hayvanlar vardı. Her şey kardandı; hatta kardan bir güneş bizi dondurmuştu. Konuşmaya çalıştım, fakat ancak tedirgin bir şekilde homurdanabildim, “Neredeyiz?”
   “Cennet Bahçesi’ni geçtik.”
   “Anladım. Haydi İbrahim’in çadırında duralım.”
   “Geçmişe doğru gidiyoruz, orada nasıl duralım!” diye alaycı bir sesle karşılık verdi suaygırı. 

Machado de Assis - Mezarımdan Yazıyorum

Çevirmen: Ertuğ Altınay, Jaguar Kitap, s.23-25


0 Comments