DENEME BLOGU
  • Home
  • Download
  • Social
  • Features
    • Lifestyle
    • Sports Group
      • Category 1
      • Category 2
      • Category 3
      • Category 4
      • Category 5
    • Sub Menu 3
    • Sub Menu 4
  • Contact Us

Bildiğiniz gibi kamp ateşi, kampların vazgeçilmezidir. Bu ateşi, yabani hayvanlara karşı güvende hissettirdiği için, yiyecek ve içeceklerimizi hazırlayabilmek için, aydınlanmak için ve bazen sırf keyif verici olduğu için yakarız. Ancak zorlu iklim şartlarına sahip bir bölgede sıfırın altında sıcaklıklarda kamp yapıyorsanız bu yukarıda sözünü ettiğimiz tüm her şeyin üzerine bir de Isınma gereksinimi eklenir.

Yetersiz, elverişsiz bir kamp ateşi sizi çadırınızın içine hapsedebilir.

Kamp ateşinizi yansıtın!
Kış kamplarında ısınma yetersizliği keyifsiz bir kampa sebep olabilir. Ateşinizi sürekli büyüterek güçlendirmeye çalışmak yerine çok daha pratik bir yöntemle bu ateşi yansıtarak daha verimli kullanabilir, hem yakacağınızı tasarruflu kullanabilir hemde daha verimli ısınabilirsiniz. Kolay taşınabilir alüminyum reflektörler ile ateşinizin size bakmayan tarafını kapatabilir, ateşin ürettiği enerjiyi kendi üzerinize odaklayabilirsiniz. Bunu yapabilmek için elbette bir reflektöre ihtiyacınız var. Piyasada 1,2m x 7m ebatlarında rulo halde satılan reflektörler mevcut. Ateşin size bakmayan tarafını çevrelemek için 3,5m en ölçüsü kafi gelecektir. Çantanızda daha fazla yer kaplamaması adına 7m ‘nin yarısını kesip kullanabilirsiniz. Elbette bu reflektörü 1,2m ‘lik uzunluğundan ötürü çantanızda taşıyabilmeniz mümkün değildir.

Eğer ulaşımı araç ile değil de sırtınızda çanta ile sağlıyorsanız rulo reflektör yerine araçları güneş ışınlarından korumak için üretilen reflektör brandalardan ihtiyacınız kadarını kesip katlayıp çantanızda taşıyabilirsiniz.

Ateş karşısında yüzünüz ısınıyor sırtınız ise donuyor
Soğuk havalarda baş belası bir durumdur. Ateş başında tavuk döner gibi dönmek kış kampçılarının kaderi olmalıdır. Neyse ki bu sorunu çözmek çok basit. Kamp sandalyenizin arkasına fotoğrafta görüldüğü gibi bir reflektör yerleştirerek, ateşten gelen ışık dalgalarının yansıtıcı boyunca yansıtılması sağlanmalıdır. Eğer oturduğunuz sandalyenin etrafını çevreleyecek bir panço kullanırsanız şayet, yansıyan ısının muhafa olmasını sağlayabilir, ısınma verimliliğini daha da arttırabilirsiniz.



Batı Karadeniz Bölgesi’nin vazgeçilmezi Yedigöller, oldukça engebeli ve büyük bir arazi içerisinde oluşmuş. Sık ormanlarla çevrili Yedigöller Milli Parkı, ismini bazıları birbirine bağlı olan 7 adet gölden almış. Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Kurugöl, İncegöl ve Sazlıgöl olarak adlandırılan göllerin en büyüğü 16 metre kadar derinliği olduğu söylenen Büyükgöl olarak biliniyor. Büyükgöl’e bağlı ve en yakın göl ise Deringöl.

Yedigöller’de ne yenir?
Yedigöller’de artık mangal yapmak da yasak. Göllerin çevresinde mangal yapılması için hazırlanan taş mangal ocakları bile kaldırılmış. Mangal ve türevlerine izin vermedikleri kamp girişindeki tabelalerda belirtilmiş. Buna rağmen Pazar günü gündüz vakti Yedigöller duman altında kalmıştı. Kısaca mangal/ateş yakma durumu biraz karışık. Yedigöller’i doğa ve kamp alanı dışında günübirlik piknik alanı olarak kullanmak isteyenlerin önüne geçebilir mangal yasağı. Ancak akşam vakti sekizden sonra kampçılara izin veriliyor, kampçılar için konmuş yüksek tenekelerde ısınmak için ya da yemek için ateş yakabiliyorsunuz. Kamp alanına gider gitmez bir tanesini yanınıza almanız gerekiyor, eğer geç giderseniz yanınıza alacak bir teneke bulamayabilirsiniz. Kamp yaparken en uygun ve pratik yiyecek sucuk ekmek oluyor.




Yedigöller’de nerede kalınır?
Yedigöller’de konaklamak için Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından işletilen bungalovlar mevcut. Bu evleri milli parkın Mengen Yolu tarafındaki girişine yakın bir yerde görebilirsiniz. Habitat Ormancılık adındaki bir şirketten kiralayabileceğiniz bungalov tipi evlerin geceliği 200TL civarında. Kendilerine telefonla ulaşıp bilgi alabilir, rezervasyon yaptırabilirsiniz.



Yedigöller çadır kampı ve giriş ücreti nedir?
Yedigöller’de kalacak yer olarak farklı bir alternatifiniz var. Yedigöller’e gelen ağırlıklı bir kesim kamp atmak ve çadır kurmak için geliyor buraya. Kamp hayatını seviyorsanız, en ideal çadır kamp alanlarından biridir burası. Yedigöller’de çadır kurmak ücretli. Görevliler mesai saatleri içinde çalışıyorlar. Gündüz giderseniz çadırlar için ayrılan bölgelerde, göle nazır bir yerleşim en güzeli olacaktır. Maksadınız çadır kurmaksa, kaç kişi olursanız olun 25 TL ödemeniz gerekli. Gece gittiğiniz takdirde, uygun gördüğünüz bir noktaya araba farı ya da el feneri kullanarak çadırınızı kurabilir, sabah olduğunda ödemeyi yapabilirsiniz. Ancak ne olursa olsun gündüz gitmeye çalışın. Aracınızla geliyorsanız araç giriş ücreti olarak 12TL vermeniz gerekiyor. Balık tutmayı seviyorsanız da görevliler 20 TL’nizi alıyorlar. Önceki gidişlerimde ücret almış olmalarına rağmen son gidişimde ne araç ücretini, ne de çadır ücretini istediler.



Yedigöller’e ne zaman gidilir?
Yedigöller, ağırlıklı olarak sonbahar renklerini bir arada muazzam bir şekilde görmek isteyenlerin rotasında yer alıyor. Yedigöller gezisinde sonbaharı tercih ederseniz, sarıdan kırmızıya doğru birçok renk tonunu yapraklarda görebilirsiniz. Bu renk cümbüşünü fotoğraf makinenizle kalıcı kılmak büyük bir keyif. Tabii ki bu renkleri yakalamak için en ideal zaman sonbahar mevsimi ayları, direkt zaman verecek olursak Kasım’ın ilk iki haftası. Bu zamanlarda ağaç yapraklarının bir kısmı dökülüyor, bir kısmı ise dökülmek üzere oluyor. Bazı zamanlarda esen ani bir rüzgarla yaprakların yerlere düşme görüntüsünü mutlaka izlemelisiniz.



Yedigöller’e gitmeden bilmeniz gerekenler
Cumartesi gece kalmak için giderseniz bilmeniz gereken birkaç şey var. Yedigöller’e gidiş saatinizi 16:00’dan sonraya bırakmayın. İki temel nedeni var, birincisi hafta sonu turlarına katılan günübirlikçiler veya kamp yapanlar akşama kalmadan çıkıp Bolu’ya hava kararmadan ulaşmaya çalışıyor, bu da yoğunluğa sebep oluyor. Diğer husus da kamp atacakları ilgilendiriyor. Kış sezonunda hava erken karardığı ve ziyaretçi sayısı artık çok olduğu için kamp yeri bulma konusunda sıkıntı çekmemeniz adına gün batmadan kamp kurma işlerinizi bitirmiş olmanız gerekiyor.

Çadırınızı kurdunuz ve uykuya çekileceksiniz diyelim. Bu esnada müzikli ve yüksek sesli gruplara karşı hazırlıklı olsun, adabı biliyorlarsa gece yarısından sonra sesleri kesilir, bilmeyenine denk gelirseniz çadırınızın içinde, sanki yanınızdaymış gibi uyuyana kadar onları dinlersiniz. Dahası sabah 6’dan itibaren Yedigöller’e gelen günübirlikçi teyzelerin yüksek sesli kahkahaları ve konuşmaları eşliğinde uyanabilirsiniz. Göl kenarında iyi manzaralı bir yere çadır kurduysanız, sabahın erken saatlerinden itibaren çadırınızın yanında ve çevresinde elliye yakın genç, yaşlı, selfi çubuklu, tripodlu fotoğraf severlerin en iyi fotoğraf karesini yakalamak için bir o yana bir bu yana gidişine aldırmamanız gerekiyor.

Rakımı 900 metre olan Yedigöller’e kış sezonunda gidiyorsanız geceleri gerçekten soğuk olabileceğini gözardı etmeyin, yeterli ekipmanlarla gelin. Yoksa sabaha kadar uyuyamaz tir tir titrersiniz. Başka çareniz yok. Yedigöller’de hava durumu genel olarak rüzgarsız, ancak yaz mevsiminde bile geceleri soğuk olabilir, bir anda yağmur yağabilir. Ayrıca bir kafa lambanızın olması gerekiyor, gece göz gözü görmeyecek derecede karanlık. Atıştırmalık da bir şeyler olmalı yanınızda, karnınız acıkırsa atıştırabilmek için. Yedigöller’de küçük bir market de yapılmış, oraya da bir bakabilirsiniz. İçme suyu getirmenize de gerek yok, çünkü her yerde doğal kaynak sularının aktığı çeşmeler mevcut.

Tuvalet sıkıntısı yok, restoranın tuvaletini kullanabilirsiniz, ama 20:00’den sonra kapanıyor. Kamp alanının tuvaleti ise 24 saat açık, her türlü rahatça kullanabilirsiniz. Kendi tuvalet kağıdınızı mutlaka götürün.

Yakınlarınıza mutlaka haber verin, telefonlar çekmeyebilir. Turkcell’in çektiği söyleniyor, Turkcell hattım olmadığı için bunu tecrübe edinemedim.



Yedigöller’de ne yapılır?
Yedigöller trekking yapmak için de harika bir yer. Yaklaşık 2 saat süren bir parkuru bulunuyor. Bana göre en ideal gezi planını anlatmaya çalışacağım şimdi size. Ortasında otoparkın bulunduğu kamp alanının içinden, yani Deringöl’ün yanından yürüyüş yoluna bağlanıyoruz. Dilek Çeşmesi, şelale ve Gülen Kayalar’ı da geçtikten sonra yukarıdaki Nazlı Göl ve Kuru Göl’ün bulunduğu kamp alanına varıyoruz. Yola çıkıp sola devam ettiğinizde İncegöl’ü ve Sazlıgöl’ünü de görebilirsiniz. Sağ taraftan, araç yolunu takip ederek başladığımız noktaya, tuvaletlerin önüne geliyoruz. Görmek isterseniz araç yolunda tabelası olan pisagor ağacını da inceleyebilirsiniz. Otopark alanına geldikten sonra sol taraftaki Büyük Göl’ün sol tarafından, köprüye gelene kadar devam ediyoruz, Köprüyü geçince, solunuzda kalan göl ise Seringöl. Buranın sonuna da gidip dönebilirsiniz.


Yedigöller’e giderken veya bu güzel doğal yaşamdan dönerken yol üzerindeki Atmaca Seyir Terası ve Kapankaya Seyir Tepesi ‘nde birkaç dakikalığına mutlaka mola verin. Atmaca göremezseniz bile manzarası çok güzel. Atmaca Seyir Terası hemen yol üzerinde, araçtan iner inmez ulaşabiliyorsunuz, ancak Kapankaya Seyir Tepesi öyle değil. Tepenin üzerine ulaşmak için dar merdivenlerden çıkmanız gerekiyor, burada bir problem yok, ama seyir tepesine çıkarken tura dahil olan ziyaretçilerle karşılaşırsanız tek kişi genişliğindeki basamaklarda biraz beklemeniz gerekebilir. Çıkmayı başarırsanız Yedigöller’in iki gölünü buradan görebilirsiniz.



Yedigöller Milli Parkı nerede, nasıl gidilir?
Yedigöller’e ulaşım için fazla bir seçeneğiniz yok. Genel olarak Bolu’ya doğru giderken TEM üzerinde Yedigöller tabelası görünür. İstanbul Yedigöller arası mesafe 300km (4 saat), Sapanca Gölü ile arasındaki mesafe 180km (2sa30dk), Düzce’den gelecekler için 90km (1sa 40dk), Bolu merkeze olan uzaklığı ise 50km (1sa 10dk).

Zonguldak tarafından ya da Mengen’den gelen ziyaretçiler milli parkın kuzeyinde olan Mengen Yolu’nu kullanarak ulaşırlar. Yedigöller’in Zonguldak’a olan uzaklığı 100km (2sa 15dk), Mengen’e olan uzaklığı ise 55km (1sa 30dk).

Yedigöller’e ulaşım bir hayli zor. Bolu merkezden Yedigöller istikametini takip etmeniz ve Yedigöller yolu boyunca sürekli olarak çukurlarla mücadele etmeniz gerekiyor. Yedigöller yolu artık çukurlu ve stabilize bir yol değil, tertemiz bir asfalt. Özellikle sonbahar ve kış aylarında havanın erken karardığını hesap ederek çıkmak lazım yola. Güneş battıktan sonra yaptığınız Yedigöller yolculuğunda, doğanın içinde kilometreler ve saatler boyunca dünyadaki yalnızlığınızı sorgulayabilirsiniz. Farları kapattığınız takdirde çevrenizde hiçbir yaşam belirtisi olmadığını ve küçük bir yaşam kaynağının sizden kilometrelerce uzakta olduğunu farkettiğinizde heyecanlanmamanız mümkün değil. Havada, yer yer sıklaşan sis kümeleri oranını artırırsa, oldukça düşük görüş mesafesi sebebiyle yerinizden hareket etmek için sabahı beklemeniz bile gerekebilir.

Yedigöller yolunun asfalt olması çeşitli sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Hafta sonları halkın ve turların yoğun rağbeti ile (özellikle Pazar günü) karmakarışık bir hal alıyor Yedigöller. Biraz hava alalım derken kendinizi hiç ummadığınız bir kalabalığın içinde bulabilirsiniz. Yolun asfaltlanması ile birlikte ziyaretçi sayısında gözle görülür bir artış olmuş. Pazar günü öğleden sonra Yedigöller’den çıkalım dedik, ancak geliş yönündeki araç trafiği yoğunluğundan dolayı milli parktan çıkmakta bile fazlasıyla zorlandık. Buna rağmen biz Bolu’ya ulaşana kadar birçok araç hala Yedigöller istikametine gitmeye devam ediyordu. O kadar araç nereye, nasıl sığacak, bu yoğunluğun sonu ne olacak bilmiyorum. Benim için Yedigöller, hafta sonu gezilebilecek bir yer olmaktan çıkmıştı.




ANCAK YAZABİLDİĞİMİ anlayınca Epsilon’a ilk defa onun için neler hissettiğimi anlattım. Yıldırımın düşmesinden sonraki ilk kıştı, her zaman birlikteydik, ama ne zaman söylemeyi düşündüğüm şeyleri söylemek için ağzımı açsam dilimi buz gibi bir metale bastırmak, iki ucunu da sabitlemek için dayanılmaz bir istek duyuyordum; bu nedenle neredeyse hep kapalı tutuyordum ağzımı.
   Bir gün Epsilon kızağa binmek isteyip istemediğimi sordu. “Nereye gideceksin?” diye sordum. “Sen nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu. “Benim için fark etmez,” dedim. Kollarımı arkadan ona doladım. Şapkası yün kokuyordu. İkimiz de şaşkın baktık kıza. “Yer olduğunu sanmıyorum,” dedim ama kız oturmuştu bile. Aşağı doğru hızla kaydık, kar gözlerime doldu, gözlerimi yumdum, yüzümü Epsilon’un ceketine gömdüm. Yeniden baktığımda bir gölün üzerindeydik. Kız artık kızağın arkasında oturmuyordu. Epsilon’a arkadaşının nerede olduğunu sordum. Yamaçtan yukarı baktık; ama kız orada da değildi. “Belki bu bir işarettir,” dedim. Epsilon elimi tutup ayağa kalkmama yardım etti, ıslak eldivenlerimizle birbirimize sarılarak durduk. Onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyecektim, ama onun yerine geçen yıl yedi kişiyi köpek balıklarının, on dört kişiyi de ekmek kızartma makinelerinin öldürdüğünü söyledim. Epsilon tuhaf tuhaf baktı bana, görünmez olmak istedim. “Ben yalnızca,” dedim gerisini getiremeden. Ama Epsilon’un ne düşündüğünü anladım, çünkü hızla arkasını döndü. Durduğum yerde kıpkırmızı oldum, Epsilon’un buzun üzerindeki kuru ayak seslerini duydum. “Yalnızca kartopu yapıyorum,” dedi yüksek sesle. Sanki onun beni gözetlediğini düşünmemden korkuyormuş gibi. Bundan daha utanç verici olamaz nasıl olsa diye düşündüm, ayakkabılarımı çıkarmaya giriştim. Epey bir uğraştıktan sonra işimi bitirmiştim. “Gel de bak,” dedim yanıma geldiğinde. Gözlerini aşağı çevirip buzda bir kalp gibi duran atkımı gördüğünde çok heyecanlıydım. Kalbin ortasında ıslak eldivenlerim ve çoraplarımla dokuz sayısı çizmiştim. Ama elimde bu kadar çok sayıda yaşam yoktu, ya şimdi ya asla diye düşünüyordum. “Senin adın ne kadar da uzunmuş,” derken ayak parmaklarım donuyordu.


Kjersti Skomsvold - Hızlandıkça Azalıyorum

Çevirmen: Deniz Canefe, Jaguar Yayınları, s.79-80



Ryuji, insanı kıskıvrak yakalayan ve ölüm korkusunun ötesine aşıran o tuhaf tutkudan söz etmek istedi. Ama bunları anlatabilecek sözleri bulmak yerine, çektiği sıkıntıları sayıp döktü. 
   Belediye'de memur olan babasının, annesinin ölümünden sonra erkek başına onu ve kız kardeşini büyüttüğünü. Dermansız adamcağızın Ryuji'nin okul masrafını ödeyebilmek için sağlığını hiçe sayarak ücretli mesaiye kaldığını. Buna rağmen kendisinin nasıl güçlü kuvvetli, sağlıklı bir adam olabildiğini. Savaşın sonlarına doğru evlerinin bir hava saldırısında yıkıldığını ve kısa süre sonra da kız kardeşinin tifüsten öldüğünü. Deniz Ticaret Yüksek Okulu'ndan yeni mezun olup, daha kendi ayaklarının üzerinde durmaya başlamadan yaşadığı babasının, ani ölümünü. Karadaki yaşantısına ilişkin anılarının sadece yoksulluk, hastalık, ölüm ve sonu gelmeyen yıkımlardan ibaret olduğunu. Bunları yaşamış biri olarak kendini karadan çekip koparışını... İşte tüm bunları, ayrıntılı şekilde ilk kez bir kadına anlatıyordu. 
   Yaşamının adamdan söz ederken Ryuji'nin sesindeki yücelik gereksiz şekilde yoğunlaşıyordu. Bir yandan hafif hafif banka cüzdanındaki toplamı aklına getiriyordu. Böyle olunca da çok anlatmak istediği denizin gücünden ve bereketinden söz etmeyi bir kenara bırakıp, sıradan bir erkeğin kendi gücüyle övünür edasıyla sefilliğini anlatmayı sürdürüyordu. Bu Ryuji'nin kibir dolu yüreğinin farklı bir ifadesiydi. 
   Denizi anlatmak istiyordu - şöyle diyebilirdi: “Beni aşk konusunda, yani uğrunda ölmeye değecek, insanı bitirip tüketen aşk konusunda gizliden gizliye düşünmeye yönelten deniz oldu. Evet, kesinlikle deniz... Tanrı'nın günü çelik bir gemide kapalı kalan bizler için, deniz tıpkı kadın gibidir. Durgunluğu ve fırtınalarıyla, kaprisleriyle, batan güneşi yansıtan göğsünün güzelliğiyle bu benzerlik ortadadır. Daha da ötesi, denizin üzerine uzanan ve denizin üzerinde gidip gelen, yine de denizin kendini vermeyi reddettiği bir geminin içindesiniz. Altınızdan akıp geçen sonsuz miktardaki bu su, susuzluğunuzu gideremez. Doğa, denizciyi kadına böylesine benzeyen unsurlarla sarmalar da, denizci yine kadının sıcak, diri gövdesinden olduğu kadar uzak kalır denizden. İşte sorun bu noktada düğümleniyor. Bundan kuşkum yok." 
   Fakat böyle ayrıntılı bir açıklamada bulunacağı yerde, sevdiği şarkının tek dizesini mırıldanabilmişti sadece: 

   Teknemiz rıhtımdan koparken ağır ağır
   Bilirim, artık yuvam denizdir benim.
   
   “Tuhaf değil mi? En sevdiğim şarkıdır bu.”
   “Çok güzel bir şarkı.”
   Ama Fusako'nun sadece onu kırmamak için böyle söylediğini anladı Ryuji. Şarkıyı biliyormuş gibi davranmasına rağmen, ilk kez duyduğu belliydi. Ne böylesine popüler bir şarkının derinlerine saklanmış duygularımı hissedebilir, ne beni zaman zaman ağlatan can yakıcı o atmosferi tadabilir ne de erkeklik gururumla dolup taşan yüreğimin karanlık tarafını görebilirdi bu kadın. Öyleyse benim için et parçasından başka bir şey olmayacaktı.


Yukio Mişima - Denizini Yitiren Denizci

Çevirmen: Seçkin Selvi, Can Yayınları, s.40-42



 Biraz da iyi tarafından bakalım. Modern okul sisteminin ardında yatan mantık kavrandığında tuzaklarından kurtulmak da kolaylaşır. Okullar çocuklara işçi ve tüketici olmayı öğretir, siz kendi çocuklarınıza lider ve maceracı kişiler olmayı öğretin. Okullar çocuklara düşünsel olarak itaat etmeyi öğretir, siz kendi çocuklarınıza eleştirel ve bağımsız düşünmeyi öğretin. Okulun istediği gibi yetiştirilmiş çocukların sıkılma eşikleri çok düşüktür, siz kendi çocuklarınıza hiçbir zaman sıkılmamalarını sağlayacak kendilerine ait bir dünya yaratmaları için yardım edin. Çocuklarınıza tarih, edebiyat, felsefe, müzik, sanat, ekonomi, ilahiyat ve okulda öğretmenlerinin itinayla kaçındığı daha pek çok konuda ciddi, “yetişkin işi” kaynaklar sağlayın. Çocuklarınızı yeterli bir süre yalnız bırakın, böylece kendi başlarına kaldıkları zaman mutlu geçirmeyi öğrensinler. Okulların istediği gibi yetiştirilmiş kimseler yalnız kalmaktan nefret etmeye koşullanmışlardır. Sürekli olarak televizyonun, bilgisayarın, cep telefonunun, çabuk edinilen ve çabuk kaybedilen sığ dostlukların kendilerine arkadaşlık etmesini isterler. Oysa çocuklarınız daha önemli bir hayat sürmelidir ve sürebilirler de.

   Fakat ilk önce okulun ne olduğunu sizin iyice anlamanız gerekiyor.okul genç zihinlerin denek olduğu bir laboratuvardır, bir şirkete dönüşmüş toplumun ihtiyaç duyduğu alışkanlıkların ve davranış kalıplarının üretildiği bir imalathanedir. Zorunlu eğitimin çocuklara ancak kazara faydası olabilir zira asıl amacı çocukları birer uşağa dönüştürmektir. Çocuklarınızın çocukluğunun zaruri olandan bir gün bile daha uzun sürmesine izin vermeyin. David Farragut daha 9 yaşındayken ele geçirilmiş bir İngiliz gemisinin kaptanı yapıldıysa, Benjamin Franklin aynı yaşta bir matbaacının yanında çırak olarak çalışmaya başlayıp bugün Yale’de bir son sınıf öğrencisinin kaldıramayacağı kadar yoğun bir okuma yazma seferberliğine girdiyse sizin çocuklarınızın da bütün bunları yapmamaları için hiçbir sebep yoktur. Uzun hayatım ve devlet okullarının duvarları arkasında geçirdiğim otuz yıllık sürenin ardından diyebilirim ki etrafımız dâhilerle dolu. Gerçekten eğitilmiş erkek ve kadınlardan oluşan bir insan grubunu nasıl idare edeceğimizi henüz belirleyemediğimiz için dehayı bastırıyoruz. Bana kalırsa bunun basit ve bir o kadar da onurlu bir çözümü var. Bırakın herkes kendini yönetsin. 


John Taylor Gatto - Eğitim-Bir Kitle İmha Silahı

Çevirmen: Mehmet Ali Özkan, EDAM, s.29-30



SİLİNDİR- ŞAPKA İÇİNDEKİ SİNEK 
   Uzun zaman odamın neden dört köşe olduğu üzerinde kafa yordum. 
   İnsanlar oturdukları yerleri hep dörtgen biçiminde yapıyorlardı da neden bunları üçgen, beşgen, ongen, yirmigen içine oturtmayı istemiyorlardı. 
   Bunu şairlerin, kendi aklını beğenmişlerin, kadınların ve zenginlerin de düşünmediğini kabul etmek doğru olmasa gerek. Kimi zaman, şurada burada rastlanan yusyuvarlak bir kule, bir burç, bir kümbet insanların bu düşüncelere pek yabancı olmadıklarını ortaya koymaya yetebilir. 
   Nedir, bu işin garip bir yanı da var. 
   Kişioğulları savaşmak, dövüşmek, düşmanlarının kalbine dum - dum kurşununu yollayıp kendi derilerini kurtarabilmek için yusyuvarlak yapılar yükseltiyorlardı da oturmak, uyumak, sevişmek için hep dört köşe odalar, sofalar, salonlar yapıyorlardı. 
   Demek ölmek, savaşmak için bir kasnak, bir çember içine girmek, konuşmak, radyo dinlemek için de ille dört köşeli odalarda bulunmak gerekiyordu. 
   Hani, balonsu bir odada, insanın düşünceye dalması, konuşmasını derleyip toplayabilmesi, şiir düzmesi de oldukça güç bir iştir. 
   Balonsu bir odanın ne sağı, ne de solu bellidir. Sağı solu belli olmayan bir yerde de kimseden ortaya bir şeyler koyması beklenilmemelidir. Böylesine bir odada bir sineğin uçması bile düşünülemez. Uçmak için bir yolun kendi üzerine dönüşmemesi, yolun bir başı ve sonu olması gerekir. Oysa, bir kasnak, bir kümbet, bir külhan, bir silindir - şapka içinde hiçbir yere, çıkış noktası adı kondurulamaz. 
   Hadi, böyle bir şey oldu diyelim, bir kümbetin, bir silindir - şapkanın herhangi bir noktasından havalanan bir sinek bir süre sonra aynı noktaya gelip konar ki, bu da o noktanın bir çıkış noktası sayılmasının bütün koşullarını ortadan kaldırmış olur. 
   Bu açmaz karşısında, kimilerinin yolun başıyla sonunun bir olduğuna ya da sineğin hiç yer değiştirmediğine inanması beklenebilir. Ama bunun da, hareket eden sinek ve yol kavramlarıyla bağdaşlaşabilmesine mantık bakımından olanak yoktur.
   Doğrusu, karpuz gibi bir odada ağı erimiş bir pantolonun öyle haftalarca duvara asılması da düşünülmemelidir. Asılsın, odadaki insanın durduğu yere göre pantolon boyuna yer değiştirecektir. 
   Böyle bir odada kitapların, divanın, gramofonun bulunması da gariptir. Hele gramofonun üstüne birkaç plak atıvermenin, pencerelere basma perdeler sarkıtmanın hiçbir anlamı bulunamaz. 
   Odanın içindeki gözlemci yerinden kıpırdamasa, başını sağa sola döndürmese iş bir dereceye kadar kolaylaşabilir. Ama gözlemcinin küçük bir bükülüşü karşısında kitap, pantolon, divan, gramofon, plak ve perde kendilerimi boyuna kendi üzerinde dönen bir hızlılığa kaptırmış olurlar.
   Tutun ki, bunun da ilk ağızda, insanı şaşırtacak bir yönü bulunmasın.
   A noktasındaki bir eşyanın biraz sonra B noktasında, biraz sonra C noktasında biraz sonra D noktasında olması fizik bilgisi bakımından, bal gibi, eşyanın yer değiştirdiğini gösterir. Ama bu eşya B, C, D, E, F… noktalarında iken A noktasından ayrılmamışsa artık buna fizik bilginleri de bir şey yapamaz.
   İşin zorluğu şurada ki, bu şaşırtıcı durum sadece bolunu odalarda kendini belli etmiyordu.
   Dışarda, okullarda, vapurda, pazarlarda, mağazalarda, meyhanelerde, plajlarda da sık sık ortaya çıkıyor, en umulmadık bir anda insanları Asya gribi gibi yakalarından yakalayıp onları yumak yumak olmuş sayıklama inlerine savuruyordu.
   Ne dersiniz deyin, 850 gramlık Çengel armudunu ya da Kavak incirini terazinin biri 1 kilo gösteriyorsa, bir başkası 975, bir öbürü 1050, bir dördüncüsü 1125 gram olarak tartıyordu.
   Gerçi ortada, ortadan kaldırılmayacak bir gerçek vardı: 850 gramlık Çengel armudunu ya da Kavak incirini hangi tartıya vurursanız vurun hep 850 gramdan fazla geliyordu. Şimdiye kadar yapılan deneyler şunu açıkça belirtmişti ki, İstanbul’da olsun, Haydar - Abad, Tumbuktu, Quebec’te olsun 850 gram Çengel armudu ya da 850 gram Kavak inciri hiç mi hiç 850 gramdan aşağı düşmüyordu.
   Ama, 850 gramlık armudun ya da incirin hiçbir zaman 850 gramdan aşağı inmediği gerçeği tartılan meyvanın gerçek ağırlığının anlaşılmasına da elvermiyordu.


Salâh Birsel - Dört Köşeli Üçgen

Sel Yayınları, s.12-14



 “İyiyim. Hafif yanıklar var, o kadar. Gecenizi berbat ettiğimiz için üzgünüm." 
   "Saçmalama!" diyor Bill Shaw. "Arkadaşlar bu günler içindir. Siz de olsaydınız aynı şeyi yapardınız." 
   Bu art niyetsiz sözler, David'in içine işliyor, aklından çıkmıyor. Bill Shaw, kendisinin, yani Bill Shaw'un başına bir darbe alıp sonra da yakılması durumunda onun, yani David Lurie'nin hastaneye gideceğine, bir gazete dışında okunacak tek bir şey olmayan bekleme odasında oturup Bill'i alıp evine götürmek üzere orada bekleyeceğine inanıyor. Bill Shaw, bir kerecik birlikte bir fincan çay içti diye David Lurie'nin arkadaşı olduğuna inanıyor, ikisinin birbirlerine karşı yükümlülükleri olduğuna da. Bill Shaw haklı mı, haksız mı? Olsa olsa iki yüz kilometre uzaktaki Hankey'de doğmuş olan ve bir nalburda çalışan Bill Shaw, kolay kolay arkadaşlık kurmayan erkekler olduğunu, erkekler arasındaki arkadaşlık konusunda aşırı kuşku duyan erkekler bulunduğunu bilmeyecek kadar az mı tanıyor insanları? Eski İngilizcedeki freon ve freond’dan, yani sevmek'ten türeyen, çağdaş İngilizcedeki friend. Bill Shaw’un gözünde, çay içmek bir sevgi bağı mı kurar? Bununla birlikte, Bill ve Bev Shaw olmasa, yaşlı Ettinger olmasa, birtakım bağlar olmasa kendisi şimdi nerede olurdu? Harabeye dönmüş çiftlikte, kırık telefon ve köpek leşleriyle birlikte. 
   Arabaya bindiklerinde Bill Shaw bir kez daha, “Dehşet verici bir şey," diyor. "Gaddarca. Gazetede okuyunca bile fena oluyor insan; ama tanıdığın birinin başına gelince," başını sallıyor, "işte o zaman kafana dank ediyor. Sanki yeniden savaşa girmiş gibi oluyorsun.”
   David yanıt vermeye üşeniyor. Gün henüz sona ermemiş, canlı. Savaş, gaddarlık: Günü sarıp sarmalamak istediğiniz her sözcük, günün kara gırtlağından aşağı yuvarlanıp yutuluyor.
   Bev Shaw, onları kapıda karşılıyor. Lucy bir yatıştırıcı alıp yattı diyor, onu rahat bıraksak iyi olur.
   “Karakola gitti mi?" 
   "Evet, arabanızın bulunması için duyuru yapıldı."
   “Doktora göründü mü?" 
   "Hepsi yapıldı. Siz nasılsınız? Lucy, sizin çok kötü yandığınızı söyledi.”
   ”Yanıklarım var ama göründüğü kadar kötü değiller.”
   ”O zaman biraz yemek yiyip, dinlenmelisiniz.”
   ”Karnım aç değil." 
   Evdeki kocaman, eski moda, döküm küvete su dolduruyor Bev. David, beyaz bedenini boylu boyunca buharlar tüten suya bırakıyor ve dinlenmeye çalışıyor. Ama banyodan çıkma zamanı gelince ayağı kayıyor, neredeyse düşüyor: Bebek kadar güçsüz; aynı zamanda da başı dönüyor. Bill Shaw’u çağırmak zorunda kalıyor, banyodan çıkması, kurulanması, ödünç verilen pijamayı giymesi için yardım almanın rezilliğine katlanmak zorunda kalıyor. Daha sonra Bev ile Bill'in alçak sesle konuştuklarını duyuyor, kendisinden söz edildiğini biliyor. 
   Hastaneden gelirken yanında bir kutu ağrı kesici, bir paket yanık pansumanı ve başına destek vermesi için bir küçük alüminyum alet getirmiş. Bev Shaw, kedi kokan kanepeye yerleştiriyor David’i; o da hemencecik uykuya dalıyor. Gecenin ortasında zihni tümüyle berrak olarak uyanıyor. Bir hayal görmüştü; Lucky kendisiyle konuşmuştu; onun, “Yanıma gel, beni kurtar!” Sözü hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Hayaldeki Lucky ellerini öne uzatmış olarak ayakta duruyor, ıslak saçlarını geriye taranmış, beyaz bir ışık halkasının ortasında.
   David yattığı yerden kalkıyor, bir iskemleye çarpıp tökezliyor, iskemle yere devriliyor. Bir ışık yanıyor, Bev Shaw geceliğiyle karşısına dikiliyor. “Lucky’yle konuşmam gerek,” diye kekeliyor David; ağzı kurumuş, dili şişmiş.
   Lucky’nin odasının kapısı açılıyor. Lucky hiç de hayaldeki gibi değil. Yüzü uykudan şişmiş, başkasına ait olduğu belli olan bir sabahlığın kuşağını bağlamaya çalışıyor.
   “Bağışla, bir düş gördüm,” diyor David. Hayal sözcüğü ansızın çok demode, çok tuhaf geliyor kulağına. “Beni çağırdığını sandım.”
   Lucky başını sallıyor. “Çağırmadım. Hadi git uyu.”
   Haklı elbette. Saat sabahın üçü. Ama aynı gün ikinci kez Lucky’nin kendisiyle bir çocukla konuşur gibi konuştuğu dikkatinden kaçmıyor, bir çocukla ya da yaşlı bir adamla.
   David yeniden uyumaya çalışıyor ama uyuyamıyor. Haplardan olmalı, diyor kendi kendine; hayal değil, düş bile değil, yalnızca kimyasal bir yanılsama. Yine de ışık tarlasındaki kadının karaltısı hâlâ gözlerinin önünde. “Beni kurtar!” diye bağırıyor kızı, sözleri berrak, çın çın, kesintisiz. Lucky’nin ruhunun bedeninden çıkıp David’in yanına gelmiş olması mümkün mü? Ruha inanmayan insanların ruhları olur mu, ruhları onlardan bağımsız bir yaşam sürebilir mi?
   Güneşin doğmasına saatler var. Bileği acıyor, gözleri yanıyor, başının derisi yara içinde ve dokununca acıyor. Dikkatlice ışığı yakıyor ve ayağa kalkıyor. Bir battaniyeye sarınarak Lucky’nin odasına gidiyor, kapıyı iterek açıyor, içeri giriyor. Yatağın yanında bir iskemle var; oraya oturuyor. Lucky’nin uyumadığını hissediyor.
   David ne yapıyor? Küçük kızının başında bekliyor, onu kötülüklerden koruyor, kötü ruhları yanına yaklaştırmıyor. Epeyce sonra Lucky’nin gevşemeye başladığını hissediyor. Dudakları aralanırken yumuşacık bir ses çıkıyor, incecik bir horlama duyuluyor.



J. M. Coetzee - Utanç

Çevirmen: İlknur Özdemir, Can Yayınları, s.123-126


 Murat Bey'in solgun fotoğrafı, yüzündeki on yıllık tebessümle, üçlü kanepenin ötesindeki gri binalara bakıyordu. Gözleri biraz kısıktı. Murat Bey sağken hep bu ifadeyle dışarı bakardı, o zaman dışarıda ağaçlar vardı. Elinde çay bardağıyla pencerenin önünde durur, uzaktaki tepeleri göstererek, "Ne güzelmiş şu çamlar Melda" derdi, "Seninle evlenmeden önce böyle güzel değildi buralar."
   Senden sonra da güzel değil, diye düşündü Melda duvardaki fotoğrafa dalmışken. Televizyonun altındaki çekmeceyi açtı. Kocasından kalan emekli maaşını, katlanmış dantellerin en altına koydu. "Kiri belli etmez abla" demişti bohçacı bu danteller için, daha neleri belli etmezdi kimbilir?
   Melda çekmeceyi kapadı, televizyonu açtı.
   "Şampiyonluğa kanat açan kara kartalların yıldızı Metin, Tan'da parlıyor. Siyah beyaz gollere imza atan Sarı Fırtına'nın hayatı bu pazar Tan'da!" dedi televizyon. Bir maç kuyruğunda Murat Bey'le yediği is kokan köfteler geldi Melda'nın aklına. Dolmabahçe'den İnönü'ye hafif bir rüzgar esiyordu o gün, ikisinin de boynunda siyah beyaz atkılar vardı. Sarı Fırtına, "Çocukluğumu, gençliğimi, hayatımı Tan'a anlattım" derken Melda kanalı değiştirdi.
   Tık.
   "Bazen Büdü bir sayı tut derler bana, ben hep o sayıyı tutarım. En sevdiğim sayı altı!"
   Murat Bey'in en sevdiği sayı kaçtı acaba? Yirmi iki mi?
   Tık.
   Düşünceler de böyle kolay değişseydi keşke.
   Tık.
   Hatta unutulsaydı.
   Tık.
   Kanalın birinde, Murat Bey'le ilgili hiçbir anıya denk gelmeyen yeni şarkılar çalıyordu. Ekranda Nazan Öncel'i görünce sesi açtı. Yenilik iyiydi, iyi olmalıydı.
 
   Günlerdir kapımı kimseler çalmıyor,
   Göğsümden içeri yokluğun sızıyor.
   Bir demlik çayım var, tütünüm de geçiyor.
   Şarkının sözlerini duyunca mutfağa gitti, kahvaltıdan kalan çayın altını yaktı. Dudağına yerleştirdiği Parliament'i ocağın ateşine tuttu. Katlanmış gazetelerin, nemli tuzlukların ve toz bağlamış reçel kavanozlarının olduğu masaya oturdu. Ortası kararmış pirinç kül tablasını kenara çekerken gözü gazeteye kaydı: "Sevgili balık, bugün eskileri atıp yenileri yaşamınıza sokmaya karar verebilirsiniz. Yeni başlangıçlar için harika bir gün olabilir. Belki, yeni bir saç modeli ya da yeni bir sevgili? Karar sizin. Karamsar olmayı bırakın. Moralinizi yüksek tutun ve olaylara farklı açıdan yaklaşın."
   Moral ya, moral, dedi içinden. Öncesi olmayan yepyeni birgün düşündü; bir ilk güneş, bir ilk gölge, bir ilk hayat.
 
   Geceler kara tren, geceler
   Yüklüyor bana seni, geceler
   Bende bir resmin var, yüzüme bakmıyor. 
   Sözlerin devamı içini kararttı. "Ölenle ölünmez" dedi bazı kadınlar aklında; kapı köşelerinde, ağaç gölgelerinde, sahil kenarlarında defalarca tekrarlayıp durdular. Yaz akşamları balkonlarında okey oynayıp çay içerlerken, "Kocayı da gömdü dul karı, gözü dışarıda şimdi" diye fısıldaştılar. Ah onlar... Bilmeden ve hatta duymadan konuşurlar. Ne bilsinler, gazete okudukları mı var? Bakın! Sevgili balık burcu, diyor gazeteler: Bugün, ölenle ölmemek için harika bir gün.
   Mırıldana mırıldana çöpçatan sayfasına geçti. Kaçak Âşık, 29 yaşındaymış, Balıkesir'de yaşıyormuş, ciddi bir ilişki peşindeymiş. Gözleri maviymiş. İkinci Bahar, 63 yaşındaymış, ikinci bir bahar arıyormuş. Artık önemi kalmadığı için gözlerinden bahsetmemiş. Yabancı ise 42 yaşındaymış, kimseyi aramıyormuş, biri onu bulsun istiyormuş.
   Ben peki, dedi, birini mi arıyorum, yoksa bulunmak mı istiyorum? Aramak kelimesi içini acıttı. "Herif arıyormuş zilli" dedi hiç tanımadığı dudaklar, sigara kokan basık odalarda birbirlerine kuru pasta dolu tabaklar uzattılar. Yine onlar, ah onlar...
   Melda sigarasını söndürdü. Çaydanlıktaki suyun fokurdadığını duyunca yerinden kalktı. Mutfak tezgahının üstündeki ince belli bardağa zift gibi bir çay koydu. "Bu da benim kötü huyum" derdi Murat Bey, "Şu çayı illa ince bellide içeceğim." Mizah duygusunun zayıf olması, bulmacaları tükenmez kalemle çözmesi ve en olmadık zamanlarda akla gelmesini saymazsak, iyi bir adamdı Murat Bey.
   Eli yanınca, çay bardağını ah diye masaya bıraktı. Paşa çayı olsun teyzesi, demek istedi, kek ve poğaça kokan bir salonun ortasında. Aklındaki ılık çaya, hayali bir çocuğun uzandığını görür gibi oldu. Hadi paşam, dedi çocuğa, uslu uslu iç şimdi. Çocuk sus pus bekledi. Anne, demedi, neden paşa çayı diyolar buna, diye sormadı. Oysa Melda, kendisine böyle saçma sorular sorulmasını çok isterdi. Anne kelimesinin her tonunu duymaya ve bütün acayip sorulara uzun zamandır hazırdı. Çocuğu ne sorarsa sorsun şaşırmayacaktı. Oğlunun saçlarını tarakla sola yatırırken, paşaların savaş meydanındaki zamansızlığından dem vuracaktı ona. At sırtında toz duman paşalar geçecekti aralarından. Elbet bir gün.
   "Bu yaştan sonra zor" dediler en tıbbi sesleriyle, apartman boşluklarında, "Bizim bir Nesrin vardı, doğumda öldü anacım" diye konuyu cümle içinde kullandılar. Kocasının da perişan olduğunun altını çizdiler. Anacım... Melda, kelimenin bu tonunu hiç düşünmemişti.
   Sıcak çayı parmaklarının ucuyla tutarken, gazeteyi koltuğunun altına sıkıştırdı. Salondaki büfenin çekmecesinden kâğıt kalem aldı. Birbirinin içine geçmiş bardak izlerini ve saatlerce ve yıllarca beklemiş bardakları ve bardakların bırakılma anlarını görmezden geldi. Koltukların arkasındaki yemek masasına oturdu.
   Bir sigara yaktı.
   "Rumuz" yazdı, iki nokta üst üste...
   İçinde, her şeye dair, kafası karışık bir umut vardı. Net bir konu hakkında olmasa da güzel şeyler düşünüyordu. Liseden kalma alışkanlıkla, tükenmez kalemi parmağında çevirdi. Tıkır. Tıkır. Tıkır. Üst üste bekleyen noktaların üstünden geçti, yuvarladı, yuvarladı.
   "Siyah Lale" yazdı, aç parantez, 37, kapa parantez.
   Yazmaya başladı.



Ömür İklim Demir - Muhtelif Evhamlar

Yapı Kredi Yayınları, s.7-10


Tanımaya Başlamak


“Sıradan bir kedi yoktur.”
Colette

   Kediler, gerçek benliklerini ortaya çıkarmakta ustadırlar. Bir kediyle ilk kez tanıştığınızda onun hakkında güçlü bir izlenim edinirsiniz. Utangaç mı, sevecen mi, oyuncu mu, rahat bırakılmak isteyen bir huysuz mu olduğunu hemen anlarsınız. Doğasının bilinmesine izin verdiği için bir kediyle karşı karşıya olduğumuzda nasıl davranacağımızı bilebiliriz.

   Böyle bir şeffaflık, başkalarıyla ilişkilerinizde size de yardımcı olur. Açık ve dürüst olursanız, görüştüğünüz kişiler sizi daha iyi anlayacak ve beklediğiniz şekilde davranacaklar; bu da ilişkilerinize olumlu bir şekilde etki edecek... Örneğin, yeni biriyle tanışıp konuşmaya başladığınızda, kendiniz hakkında önemli noktalara değinmenin ya da olağandışı durumlardan söz etmenin yanı sıra karşınızdaki kişiye ve söylediklerine de ilgi göstermek gerekir. Böyle davrandığınızda daha kolay bağ kurduğunuzu ve uyum yakaladığınızı fark edeceksiniz. 
   Kediler, nasıl davranılmak istiyorlar ya da istemiyorlarsa bunu bize en açık şekilde ifade ederler. Siz de tanıştığınız insanlara kendinizi daha fazla açarak ilişkilerinizin daha ilginç ve faydalı olduğunu görebilirsiniz.



Neil Somerville - Kedi Kafası

Çevirmen: Zehra Onat, Portakal Kitap


 [Bir İstanbul Söylencesi] 
   Bu masal konusunda, geçenlerde Haliç'e şaşkınlıkla girip orada günlerce kalan yunus balığının ve günlerdir okuduğum Halikarnas Balıkçısı'nın yalancısıyım. O balıkları iyi tanır, ben de inatçı Yunus'u. 
   Şöyle anlatıyor Balıkçı, Kybele'nin doğumunu: "... bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar birbirlerinden ayırt edilemeyecek halde imişler. Fakat birdenbire esrarlı bir müzik sesi duyulmuş. Gökler ve denizler birbirinden ayrılmış. Bu ses, Kybele'nin doğumunu ilan ediyormuş. Simgesi ay imiş Kybele'nin. Evrenin bu yeni tanrıçası ıssız yeryüzünde, boş sular, çıplak topraklar ve gökte dönen yıldızlar arasında yapayalnız kalmış. Avuçlarını birbirine sürmüş ve parmaklarının arasından sevgilisi Ophion, kayıp çıkmış. Kybele, merakından ötürü onunla sevişmiş. Bu sevgi ve kavuşmanın sarsıntılarıyla topraklar devrilip dağları oluşturmuş, sular fışkırıp ırmaklar akmış, göller toplanmış..." 
   Kybele'nin ay tanrıçası olduğu ve böyle doğduğu biliniyor. Ama sevgilisinin adı Ophion mu yoksa İonas mı, çok iyi bilinmiyor. Bence İonas'tır (Yunus). Sonra olup bitenleri düşünürsek!
   Kybele'nin doğumuyla birlikte, gökyüzü ile yeryüzü birbirinden ayrılmış ya, iki sevgilinin durmadan sevişmelerine gök tanrısı Uranus çok kızmış. Kardeşi Kronos, yani Zaman’la birlikte oturup düşünmüşler. Onlar düşünedursunlar, Kybele ile sevgilisine denizlerin tanrısı Okeanos kucak açmış. İki âşık, sevişmenin mavi sularında salınıp duruyorlarmış. 
   Uranus, kızgınlıktan şimşekler, yıldırımlar yağdırmış. Kardeşi uyarmış onu: "Okeanos onları koruyor. Sevişenleri birbirinden hemen ayırmak kolay değildir. Bana bırak bu işi" demiş Yani Zaman'a. Zamanın her sevgiyi öldüreceğine inanmak, gökyüzünün de işine gelmiş. Evrenin egemeni olan iki kardeş beklemeye koyulmuşlar. 
   Oysa bildiğin gibi, naçizane kanaatime göre, bu her zaman doğru değildir. Üreten, güzelliğini ve hızını yitirmeyen sevgiyi ne gökyüzü yok edebilir ne de zaman. İşte bu masalda da böyle olmuş. Kybele, diri memeleri, taze karnıyla beslemiş sevgiyi. Halikarnas Balıkçısı'nın dediği gibi, "soluğu taze çalı ve çiçek kokuyormuş." Sevgilisi de yerinde duramayan aklı ve gövdesiyle ona yardım etmiş. Yeryüzünü bir bahçeye dönüştürmüşler. 
   Yıllar geçmiş, Kronos'un akreple yelkovanı binlerce kez dönüp durmuşlar sevgiyi aşındırmak için. Ama bir türlü başaramamışlar. Sonunda Uranus'un sabrı tükenmiş. İçindeki bütün kıskançlığı, bitmez tükenmez bir yağmur biçiminde yeryüzüne yağdırmış. Kybele ile sevgilisinin bahçeleri tufanın suları altında kalmış. Tıpkı geçenlerde İstanbul'a günlerce yağan yağmur gibi.
   İyi yürekli Okeanos gene yardımlarına koşmuş iki sevgilinin. Onları, bir çift yunus balığı yapmış. Altın arabaya koşmuş onları. Sürücüleri de hep bildiğin gibi Küçük Eros. İki yunus balığı, tufanla kabaran okyanus sularında yan yana dolaşıp durmuşlar. 
   Uranus, bakmış ki olacak gibi değil, Hades'in büyük boğası Europa'dan ve kör Asya'dan yardım istemiş. Europa ve Asya, iki sevgiliyi sıkıştırıp öldürmeye çalışmışlar. Okeanos gene kurtarmış onları.
   Sonunda kambur tanrı Hephaistos karışmış işe. İki görünmez zincir yapmış, gizemli ayrılık ateşinde eritip demiri ve geceler boyu uğraşarak. Olympos'un tanrılarının tümü bir araya gelmişler. Kybele'yi o görünmez zincirlerle Europa'ya bağlamışlar, sevgilisini de Asya'ya. Öylece kalmışlar orada iki sevgili, zamanın ve gökyüzünün gözetimi altında. 
   Bunu Balıkçı söylemiyor ama, Okeanos, onlara bakarak bitmez tükenmez gözyaşları dökmüş. İstanbul Boğazı’nın suları kadar.
   Biraz acıklı oldu bu öykünün sonu. Ama belki de Kronos haklıdır. Her güzel şeyin sonu acıklı değil mi? 
   İşin neşeli tarafına gelince: Geçenlerde Cumhuriyet gazetesi, bir yunus balığının Haliç'e girip dolaştığını yazınca gidip gördüm onu. Bir ara sulardan çıkardı başını, göz kırptı bana. Sonra da dedi ki, eve git, çocukken yaptığın İstanbul Boğazı haritasını çıkar ve bak. Boğaz'ın iki yakası, hayal gücüyle çizilince, iki yanında birbirine kavuşmak isteyen iki yunus balığı göreceksin. Zincirleri de görebilirsin tabii. Asya yakasında oturan bir kör değilsen.


Onat Kutlar - Karameke

Yapı Kredi Yayınları, s.115-117



Duygu’nun dudağında hafif bir büklüm oluşuyor. Gülmek gibi, ama değil. Kayıtsızlıkla alayın iç içe geçtiği bir anlam; ya da anlamsızlık. İçindeki şiddet çağrısı, dudakları bu biçimdeyken bu kıvrımları dişlemesi için kışkırtıyor onu. Gözlerini kaldırıp bakıyor Duygu. İri iri ve çok güzeller bugün. Kimi kez küçücük, sönük ve acımasız oluyorlar.
   “Nereden bilebilirim ki…”
   “Vedat, sen, ben piknik yaptığımız o günü anımsadım. Göl kıyısı çok çarpıcıydı. Ben mangalı yakmaya çalışmış, ama becerememiştim. Etler de iyi pişmemişti. Sen şarap kadehini çok zarif bir biçimde tutuyordun. Vedat, kıra kadeh getirdiğin için alay ederken kayıtsız bir biçimde gülmüştün. Sonra kalkıp göl kıyısına gittin. Ayakların sudaydı. Nilüfer yaprakları kıyı boyunca gölün yüzeyini kaplamıştı. Kurbağalar senfonilerine başlamamıştı daha. Kulaklıkla müzik dinlerken küçük taşlar atıyordun suya. Mutsuz bulmuştum seni. Yanıbaşına koyduğun kadehin yarımdı ve eğreti duruyordu.”
   “Yoo, mutsuz değildim, her şey çok güzeldi. Biraz durgundum. Kalıcı bir görüntünün başkişisi gibi duyumsamıştım kendimi. Arada olur. O zaman da aynı şeyler çok önceleri bir kez daha yaşanmış gibi bir duyguya kapılırım. Yıllardır ilk kez o gün dinlendim, biliyor musun? Piknik sonrası, akşamüzeri otomobili bıraktığımız yere doğru yürüdüğümüz yolu unutmayacağım. Sanki birkaç saat önce yürüdüğümüz yol değildi. Değişmiş, gizemli bir görünüm almıştı. Hem haz veriyordu, hem ürperti."
   "Evet, ürperticiydi. Ben aynı duyguları göl kıyısına giderken, o yoldan ilk geçtiğimizde de duymuştum. Ama dönüş daha ürkütücüydü. Piknikçiler gitmişlerdi. Her şey susmuştu. Sen, Vedat'la birlikte önde yürüyordun. Savruk bir görünüşünüz vardı. O anda geri dönüp bana baksaydınız içimdeki büyük çatışmanın yüzüme de yansıdığını görürdünüz. İçimdeki biri, bana çok benzeyen, ama hiç de benzemeyen, aslında benim çok korktuğum biri başkaldırmıştı. Serinleyen hava nedeniyle omuzlarına aldığın hırkanın kolları cansız bir bedenden uzanmış gibi boşlukta sallanıyordu. Vedat otomobilin bagaj kapağını kaldırmış eşyaları yerleştiriyordu. O anda içimdeki başkaldıran ben, bedenimden ayrıldı, gördüm onu; yere eğilip büyükçe bir taş aldı. Bağırmak için ağzımı açtığımda. Hayır, bağıramadım. Vedat bagaja eğilmişti... Taşı bütün gücümle başına... Oysa az önce birlikte bir şarkı mırıldanmıştık ve elini dostça omuzuma koymuştu... Taş başına vurduğunda bir çığlıkla sarsılmıştı orman... Çok kan aktı mı, bilmiyorum, çünkü o an senin gözlerine bakmıştım. Yüzünde tek çizgi oynamıyordu. Acımasız ve kışkırtıcıydın. Orman yine eski sessizliğine bürünmüştü. Ölüm sessizliği. Sonra, kanın yerde yayılışı gibi ağır ve korkunç bir gülüşün dudaklarına yayıldığını gördüm. Ben yine arka koltuktaydım. Otomobil, kimselerin kalmadığı orman yolunda, bırakılmış çöpler, gazete kâğıtları, şişeler, meşrubat kutuları, bira kutuları, pet şişeler arasından hızla yol alıyordu. Oto teybinde yine o müzik çalıyordu. Üçümüz de susuyorduk. Gözlerimi bir an kapasam; benim olmaktan çıkmış yüzümü, bedenimle birlikte titreşen kocaman bir taşı…”
   Gözlerine dimdik bakıyor şimdi Duygu. Kaskatı yüzüne uymayan canalıcı bir gülüş var dudaklarında.
   “O gün sendeki ‘sen’i ben de gördüm,” diyor, “çünkü onun varlığını duyumsayan bende de bir ‘ben’ var.”
   Çay fincanını sehpaya bırakıp kalkıyor, gözlerini kırpmadan kendini izleyen Duygu’nun önünde duruyor. Dizleri üstüne çöküp onun gittikçe anlamsızlaşan yüzünü avuçları arasına alıyor. Sonra ağır ağır o gözlerin karanlık uçurumuna doğru çekildiğini duyumsuyor. 
   Cadde bomboştu. Arada hızla geçen bir araç sessizliği bozuyordu. Dakikalar önce durağa bir otobüs yanaşmıştı. Belki de son otobüstü.. Bir kişi inmişti; uzun siyah mantolu, siyah süet çizmeli, büklüm büklüm saçlı bir kadın. Emin adımlarla geçmişti caddeyi. Cama alnını dayayıp apartmanın giriş kapısına kadar izlemişti onu. Ama gelmiyordu.
   Bardağına kanyak doldurdu. Koltuğa gömülüp gözlerini yumdu.


Cemil Kavukçu - Yalnız Uyuyanlar İçin

Can Yayınları, s.42-44



Gençten bir adam kompartımana girip oturuyor ve seyahat çantasından içinde yiyecek olan iki plastik kutu çıkarıyor. Freiburg'la Basel arasındaki büyük çilek tarlalarında eğilmiş halde bir düzine adam ve kadın görüyorum. Aralarında hasır şapkalarını değiş tokuş ediyor, birbirlerine en güzel çileklerini gösteriyor ve gülüşüyorlar. Ne harika bir görüntü! Mutlu çilek toplayıcıları! Böyle görüntüler artık sadece eski resimlerde veya birkaç saniyeliğine, geçip giden trenlerin pencerelerinde görülüyor. Genç adam ilk plastik kutudan sandviç, diğerinden muz çıkarıyor. Ekmek sabahtan paketlenip geç saatte açılan tüm ekmekler gibi kötü kokmuş. Muz da kötü kokuyor: Sebep aynı. Aşırı hassasiyetim çıkageldi bile, en güzel giysisi olan hepten görünmezlik içinde kompartımanın her köşesine yayılıyor. Oysa ekmeğin de muzun da gerçekten kötü kokup kokmadığından emin değilim. Kokuyu kendi kendime güçlendiriyor, hatta bir şeyleri hor görüp tiksinmek için uyduruyor olabilirim. Belki de bu, anaokulu dönemimin fakirliğinden kalan tattır; herkesin ekmeğini çantasından çıkardığında sınıfın birkaç saniye içinde o çocuk terk edilmişliğinin pis kokusuyla doluverişinin hatırası... Şimdi de aklıma kumanya kelimesi gelmez mi! Babamın savaş sonrası döneminin sonlarına kadar kullandığı o savaş artığı kelime. Genç yolcu muzunu soyuyor. Gayet net: Muz kabuğunun kötü kokusu bana kadar geliyor. Genç adama haddini bildirmeyi düşünüyorum. Ama başka insanların bulunduğu bir yerde muz soymanın yasak olmadığı geliyor aklıma. Beklenen, başkalarının kokuya katlanması. Hayat insanın yapmak istemediklerine veya yapamadıklarına anlayış göstermiyor. Bu yemek kokusuna daha fazla katlanamıyorum, kompartımandan çıkmak zorundayım. Koridora çıktığımda, bir kadınla birlikte yaşadığım zaman aşırı hassasiyetlerimi kaybedeceğimi umuyorum. Bir kişinin sürekli varlığı tuhaflıklarıma daha çok hakim olmamı sağlayacaktır. Tren yavaşça, vahşi bir dere boyunca ilerliyor. Terk edilmişliğimi daha anaokulunda keşfettiğim sıralar böyle vahşi bir derenin kıyılarında yaşamak istiyordum. Bir ağaç evine veya terk edilmiş bir karavana yerleşecek, orman meyveleri ve balıkla beslenecektim. Bütün yaz boyunca odun toplayacak, böylece kışın ateş yakabilecektim. Kıyıda bir kano saklı olacak, binip vahşi dere boyunca oturan diğer münzevileri dolaşacaktım. Çocukluk hayalimi yeniden hatırlarken hissettiğim sıcaklıkla aşırı hassasiyetimin yavaşça çözüldüğü dikkatimden kaçmıyor. Genç adamın muzu bitirdiğini görüyorum; plastik kutuları da ortadan kaybolmuş. İsviçre’ye yaklaşıyoruz. Alman ve İsviçreli gümrük memurları trenin içinde geziniyor ama yolculara kısaca odaklanıp yürümeye devam ediyorlar. İsviçre'ye genç bir insan olarak gidiyor olsaydım daha o zamanlar iyice serpilen aşırı hassasiyetim karşısında herhalde bütün ülke sıfır alırdı. Derli toplu bahçeleri, temiz yolları ve süslü küçük evleri o zamanlar itici bulurdum. Tren istasyonlarında peronlar bile bakımlı görünüyor, fabrika binaları sanki tozları demin alınmış veya yeni yıkanmış gibi. Sandra'ya sorununun çözülmüş olduğu bir ülke olduğunu anlatacağım. Burada, İsviçre'de, tek kişilerin düzen ruhu bütünün düzenine yansıyor. Aynı zamanda buranın topluca kavranabilir bir görüntüye sahip olması hoşuma gidiyor. Hatta İsviçre tünellerine Alman veya İtalyan tünellerinden daha çok güveniyorum. Sanırım İsviçre tünellerinin içinde bir kâğıt bardak, bir pizza kutusu bile yoktur.


Willhelm Genazino - Aşk Aptallığı

Çevirmen: Özden Özberber, Jaguar Yayınları, s.55-56


Bir yerde duymuştum, “Ailelerinin ölümü çocukların o kadar umurunda değildir.” diye. Zaten çocuklar sık sık düşünür ölümü. Kız çocukları; “Annem ölse de ayakkabılarını rahat rahat giysem, makyaj eşyalarıyla makyaj yapsam.” , “Babam ölse de sabahlara kadar televizyon seyretsem” der. Bunu duyduğum zaman çakılmıştım oturduğum yere. Artık koca bir kadındım. Bu gerçek beni 27 yaşında saklandığım yerde buldu. Gözüne el feneri tutulan bir suçlu gibi elimi kaldırdım. Yıllar sonra bu gerçeği itiraf ettim:

   Küçük bir çocukken babam sürekli TRT4’teki Türk sanat müziği kanallarını izlediği için onun ölmesini çok istedim. Babam ölse, ben de rahat rahat "Biri Bizi Gözetliyor” izlesem dedim; ama gerçekten babamı çok sevdim ve onu ben öldürmedim, dedim. Bana dönüp, "Sorun değil" dediler. "Çocuklar böyledir, umursamazlar, çocuklar bencildir. Sadece çocukların bencillikleri yanlış anlaşılmaz, ayıplanmaz. Çocuk herkesin ölümünü normal karşılar. Normal karşılamayan kültürler ve yetişkinlerdir." dediler. En derinime sakladığım, vicdan azabı çeken o çocuğu yıllar sonra buldular, başını okşayıp affettiler. 
   Bize ağıtı ve acı çekmeyi öğütler kültürlerimiz. O yüzden Avrupa'dakilerin ölümü karşılama şekillerini anlayamayız. Çünkü biz kendimizi yerden yere atarız. Bir gösteridir bizim için. Ölümüne bir gösteri. Bu gösteriyi çocuklara izletmezler. Korkmasınlar diye kaçırırlar çocukları ölüevinden. Çocukları ölüm gerçeğinden kaçırdıkça kendimiz de kaçarız. Belki ölme ihtimalimizi uzaklaştırırız, kim bilir. Ölümü bilmediğin inanmadığın bir yerde ölebilir misin? Çocukları ölme ihtimalimizle korkutur sonra ölmememiz için dua etmelerini isteriz. Neden? Çünkü çocukların duaları kabul olurmuş. Çakallığa bak sen! 
   Geçtiğimiz günlerde yanıma altı yaşındaki yeğenim geldi. "Teyze" dedi, "Duyduğuma göre çocuk yapmayacakmışsın. O zaman sen ölünce bütün malın mülkün yeğenlerine kalacak dimi, yani bizim olacak." Henüz okumayı sökemedi ama miras hukukunda uzman, maşallah! Evet dedim, bütün her şeyim sizin olacak. Hatta ben ölene kadar daha çok ev alırım, sen o yüzden dua et ben zengin olayım sana daha çok şey bırakayım. Bu da benim çakallığım işte. Onun için normaldi bu. Dokunmadım hayaline, umuduna. Ben ölürsem hiç üzülmeyecek misin zalimin evladı demedim mesela. Bu korkuyu içine salmaya gerek yoktu, Beni öldürüp, benim evimde, benim kıyafetlerimle hayal ediyordu kendini, mantıklıydı, ben de olsam aynısını yapardım. 
   İnsan en çok kendi ölümüne ağlarmış. Bu cümleyi ilk okuduğumda da vurulmuştum. Çünkü ben de zaman zaman oturur kendi ölümümü ağıtlar yakar ağlardım. Bir keresinde, ergenliğimin doruk noktalarını yaşadığım bir zaman dilimiydi, oturdum ve sabaha kadar ölümümü düşünerek ağladım. O kadar çok ağladım ki gözüm, yüzüm her tarafım şişti. Ergenlikten olsa gerek; aynadaki yansımama bakıp yüzüm şişken ne kadar güzel olduğumu düşündüm. Az önce cenaze namazımı kıldıran, bütün akrabalarımı arkamdan salya sümük ağlatan ben, şimdi güzelliğim üzerine hülyalara dalmıştım. İnsana en çok kendi ölümü koyar. 
   Her ne olursa olsun babanın ya da annenin ölmesi, sana acayip bir karizma katar. Bir hikayen olur. Hayatından insanlar çıkar. Okulda adını babası olmayan çocuklar hanesine yazarlar. İlk önce zoruna gider bu olan biten. Devletin gözünde bile yetimsindir. Sana para verir, ayrıcalıklar tanır. İlk zamanlar kaçtığın, kimselere söylemediğin babasızlık, devletin verdiği çeyiz parası olur. 
   Babası olan kuzenlerin, sen evlerine gitmeden önce anneleri tarafından uyarılır: "Sakın babanla samimi olma, hatta babana baba bile deme!" 
   Ne desin çocuk, Kemal mi! 
   Sen misafirliğe gidersin çocuklar bir sana bakar bir babalarına. Aradaki ilişkiyi kurmaya çalışır. Sen bir babaya bakarsın bir önüne. Bir gün bir kuzenim yanıma geldi, "Annem, sen gelince babamdan uzak durmamı söylüyor. Söyle babama ne yapacaksın?" diye sordu. Böyledir... Senin baban ölür birçok kişinin travması olur. 
   Baban ölür ve bunu her zaman, her yerde koz olarak kullanabilirsin. Artık acı hanene bir acı daha eklemişsindir, hem de en afilisinden. Belki bir gün bir kitap yazarsın kitabın ilk hikâyesi bu olur. 



Başak Kablan - Önce Hayallerim Öldü Sonra Babam

İnkılap Yayınları, s.10-13



 Şu sırada içinde bulunduğumuz tarihsel dönem Duvar Çağı. Berlin Duvarı yıkılınca, her yerde duvarlar inşa etmek için hazırlanmış birtakım planlar ortaya döküldü. Betondan, bürokratik, ırkçı duvarlar, gözaltında tutma ve güvenlik duvarları. Duvarlar her yerde umarsız yoksullarla her şeye rağmen nispeten zengin kalma umudunu yitirmeyenleri birbirinden ayırır. Duvarlar ekinlerin ıslahından sağlık hizmetlerine kadar her alanı kat eder. Dünyanın en zengin başkentlerinde dahi görülürler. Duvar, bir zamanlar Sınıf Savaşı diye adlandırılan olgunun çatışma alanıdır.
   Bir yanda: akla hayale gelebilecek her türlü teçhizat, kefensiz savaş rüyaları, medya, bolluk, sağlık güvencesi, parıltılı hayatın parolaları. Öte yanda: taşlar, yetersiz erzak, kavgalar, intikamın şiddeti, yaygın hastalık, ölümü kabullenmek ve bir geceyi -ya da belki bir haftayı- daha birlikte geçirebilme kaygısı.
   Bugün dünyada anlam arayışı burada, duvarın iki yanı arasındadır. Ayrıca duvar her birimizin içindedir. Şartlarımız ne olursa olsun, içimizden duvarın hangi yanına uygun düştüğümüzü seçebiliriz. Bu iyi ile kötü arasındaki bir duvar değildir. İyi de, kötü de her iki tarafta vardır. Seçim, insanın özsaygısıyla içindeki keşmekeş arasındadır.
   Muktedirlerin tarafında korkuya boyun eğme eğilimi -Duvar hiç akıllarından çıkmaz- ve artık hiçbir şey ifade etmeyen bir laf kalabalığı vardır. Bacon işte bu suskunluğu tuvale geçirdi.
   Öte yanda birbirine benzemeyen, kimi yok olmuş, kiminin yok olmasına ramak kalmış sayısız dil vardır; bu dillerin sözcükleriyle hayata bir anlam kazandırılabilir, bu trajik bir anlam olsa bile -hatta özellikle de trajik bir anlamsa.

Sözlerim buğdayken
Topraktım.
Sözlerim öfkeyken
Fırtındaydım.
Sözlerim kayayken
Irmaktım.
Sözlerim bir ballanınca
Sinekler üşüştü ağzıma.

Mahmud Derviş

   Bacon bu suskunluğu korkusuzca resmetti; bunu yaparken duvarların öte tarafındakilere -ki onlar için duvarlar aşılması gereken bir başka engeldir- daha yakın değil miydi? Pekâlâ mümkün...

John Berger - Kıymetini Bil Her Şeyin

Çevirmen: Beril Eyüboğlu, Metis Kitap, s.85-86



Vizesiz Seyahat Nedir ? Nasıl Yapılır ?

Sahip olduğun pasaport için vize istemeyen ülkelere gerçekleştirdiğin seyahat, vizesiz seyahat olarak değerlendirilir.
Bu ülkelere giriş yapmak için konsolosluğa gitmezsin, evrak toplamakla uğraşmaz, herhangi bir ücret de ödemezsin. “Ya vize başvurum reddedilirse?” korkusu yaşamaz, sadece biletini alıp bavulunu hazırlayıp yollara düşersin.
İşte sana “vizesiz seyahat nasıl yapılır” sorusunun cevabı!

Pasaportsuz seyahat de mümkün!
Pasaportun olmadan da giriş yapabileceğin ülkeler olduğunu biliyor muydun? Türk vatandaşıysan Gürcistan, KKTC ve Ukrayna’ya pasaportsuz gidebilirsin mesela.

Ayrıca, pasaport türüne göre vizesiz gidilen ülkelerin değişiklik gösterebileceğini de unutma!

Şimdi yeşil pasaport, diplomatik ve hizmet pasaportlarının ayrıcalıklı olduğu ülkeleri bir kenara bırakıp sadece seyahat tutkusu ile yola çıkanlar için vize istemeyen ülkeleri listeleyeceğiz.

Türkiye’den Vize İstemeyen Ülkeler Nelerdir?

Aşağıda Türk vatandaşlarının umumî pasaport ile vizesiz seyahat edebilecekleri ya da sınır kapısında ve online vize alarak giriş yapabilecekleri ülkeleri ait oldukları kıtalara göre sınıflandırılmış olarak bulabilirsin.

Eğer farklı bir ülkenin vatandaşıysan, yukarıdaki alanda seçimlerini yaparak Pegasus’un uçtuğu vizesiz gidebileceğin ülkeleri görebilirsin. Hatta uçak biletini bile alabilirsin.

Vizesiz Gidilen Ülkeler 2019

Avrupa’da Vize İstemeyen Ülkeler;

1. Andorra

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

2. Belarus

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 gün süreyle vizeden muaftır.

3. Bosna-Hersek

180 gün içerisinde 90 günü aşmamak kaydıyla vizesiz gidilen ülkelerden biri de Bosna Hersek.

4. Gürcistan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri bir yıla kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri bir yıla kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.
Ayrıca Gürcistan’a kimlik ile vizesiz seyahat edebileceğiniz ülkeler arasında.

5. Karadağ

Diplomatik, Hizmet, Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) ve Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, Karadağ’a vizesiz giriş yapabilirler.

6. KKTC

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vizesiz seyahat edilebilecek ülkeler arasında.

7. Makedonya

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

Diplomatik, Hususi ve Hizmet Pasaportu sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

8. Moldova

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

9. Sırbistan
Diplomatik, Hususi, Hizmet, Umuma Mahsus ve Geçici Pasaport ile Seyahat Belgesi sahipleri, Sırbistan’a yapacakları turizm amaçlı seyahatleri veya transit geçişlerinde, Sırbistan’da toplam ikamet süresi, ilk giriş tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde, 6 ay içerisinde 90 günü geçmemek kaydıyla vizesiz gidilebilir.

10. Ukrayna

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşları 60 güne kadar ikamet süreli yolculuklarında vizesiz seyahat edebilirler.
Diplomatik, Hususi ve Hizmet Pasaportu sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerde vizeden muaftır.

11.Kosova

Umuma Mahsus Pasaport hamilleri 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, anılan ülkeye yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır.

12.Arnavutluk


Türk vatandaşları her altı ay içinde ilk giriş tarihinden itibaren doksan günü aşmayan bir süre için veya transit geçiş maksadıyla vize almadan girebilmelerini öngörmektedir.

Asya’da Vize İstemeyen Ülkeler

1. Azerbaycan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Ancak Bakü Haydar Aliyev Havaalanında 1 aylık vize alınabilmektedir. Onun dışında kara yolu ile Azerbaycan’a gidecekler vizelerini Türkiye’deyken almak zorundalar.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri Azerbaycan’a yapacakları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

2. Bahreyn

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri ise 90 günü aşmamak kaydıyla, Bahreyn’e yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır.

3. Doğu Timor

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) Sahipleri vizeye tabidir.
Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport Sahipleri vizeye tabidir.
Bu ülkeye seyahat edecek Türklere, Doğu Timor sınır kapılarında 30 gün ikamet süreli vize verilmektedir.

4. Ermenistan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) Sahibi Türk vatandaşlarına uçakla gidilmesi halinde havalimanında vize verilmektedir.
Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri vizeye tabidir.

5. Filipinler

30 güne kadar seyahatlerinizde Filipinler vizesiz olarak giriş yapabileceğiniz ülkeler arasında yer alıyor.

6. Filistin

Türklere vize uygulanmamaktadır. Filistin’e seyahat edecek Türk vatandaşlarının İsrail vizesi almaları gerekmektedir (Mısır üzerinden Gazze Şeridi’ne girecekler hariç).

7. Hong Kong

Pasaport geçerlilik süresi en az 6 ay olan Türk vatandaşları, Hong Kong S.A.R.’a (Special Administrative Region of The People’s Republic of China/Özel İdare Bölgesi) yapacakları turistik ve iş görüşmesi amaçlı seyahatlerinde üç ay süreyle vizeden muaftır.

8. Irak

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahiplerinin belirli koşullar altında sınırda vize almaları mümkündür.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri vizeye tabidir.

9. İran

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

10. Japonya

Diplomatik, Hizmet, Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) ve Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri Japonya’ya yapacakları seyahatlerinde 90 gün süreyle vizeden muaftır.

11. Kamboçya

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. 30 gün geçerli turistik amaçlı vizeler, Kamboçya’nın ülkemizdeki Fahri Konsolosluğunun yanı sıra, sınır kapılarında da verilmektedir.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 180 gün içinde 30 günü aşmamak kaydıyla, Kamboçya’ya yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır.

12. Katar

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, Katar’a yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır.

13. Kazakistan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 gün süreyle vizeden muaftır.
Türk vatandaşlarının Kazakistan’da 5 günden fazla kalmak istemeleri halinde, ülkeye giriş tarihini takip eden 5 gün içerisinde göç polisine kayıt olma ve kayıt yaptırılan şehirden başka bir şehre gidildiğinde kayıt yenileme zorunlulukları bulunmaktadır.

14. Kırgızistan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri yapacakları turistik amaçlı seyahatlerinde vizeden muaftır. Türk vatandaşları, turistik, iş ve resmi amaçlarla Kırgızistan’a intikallerinden sonraki 5 iş günü içerisinde pasaportları ile birlikte Devlet Kayıt Hizmeti Başkanlığında kayıt yaptırdıktan sonra ‘vizesiz’ ve ‘süresiz’ olarak Kırgızistan’da kalabileceklerdir.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri Kırgızistan’a yapacakları turistik amaçlı seyahatlerinde vizeden muaftır. Türk vatandaşları, turistik, iş ve resmi amaçlarla Kırgızistan’a intikallerinden sonraki 5 iş günü içerisinde pasaportları ile birlikte Devlet Kayıt Hizmeti Başkanlığında kayıt yaptırdıktan sonra ‘vizesiz’ ve ‘süresiz’ olarak Kırgızistan’da kalabileceklerdir.

15. Güney Kore

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hususi ve Hizmet pasaportu sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

16. Lübnan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri ile Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, anılan ülkeye yapacakları turizm amaçlı seyahatlerinde vizeden muaftır.

17. Makau

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri bu ülkeye 30 güne kadar yapacakları seyahatlerde vizeden muaftır. Daha uzun süreli seyahatler için Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçiliğine vize başvurusunda bulunulması gerekmektedir

18. Maldivler

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 güne kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 güne kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.

19. Malezya

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 güne kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 güne kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.

20. Moğolistan

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 gün süreyle vizeden muaftır.

21. Singapur
Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 günü geçmeyen turistik amaçlı seyahatlerde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 günü geçmeyen turistik amaçlı seyahatlerde vizeden muaftır.

22. Sri Lanka

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabi olup, 30 güne kadar turistik amaçlı seyahatlerinde vizelerini www.eta.gov.lk internet adresinden veya ülkeye girişte sınır kapılarında alabilmektedirler.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri vizeye tabi olup, 30 güne kadar turistik amaçlı seyahatlerinde vizelerini www.eta.gov.lk internet adresinden veya ülkeye girişte sınır kapılarından alabilmektedirler.

23. Suriye

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri her altı ay içinde ilk giriş tarihinden itibaren 24. geçerli olacak şekilde doksan (90) gün ikametli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri her altı ay içinde ilk giriş tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde doksan (90) gün ikametli seyahatlerinde vizeden muaftır.

24. Tayland

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri ise 30 güne kadar vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet, Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 güne kadar vizeden muaftır.

25. Tayvan

Umuma mahsus, Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Ayrıca Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşlarının, 30 güne kadar ikamet süreli tek girişli vizelerini Taipei’deki Taoyuan Uluslararası Havaalanından giriş yapmaları şartıyla (ayrıca dönüş bileti ibraz etmeleri, vize müracaat formu doldurmaları, iki adet vesikalık fotoğraf ibraz etmeleri gerekmektedir) sınırda harçsız almaları mümkündür.

26. Umman

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri vizeden muaftır. Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri ise vizelerini sınır kapılarında alabilmektedirler.

27. Ürdün

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri, Ürdün’e yapacakları turizm amaçlı seyahatleri veya transit geçişlerinde, Ürdün’de toplam ikamet süresi, ilk geçiş tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde, altı ay içerisinde 90 günü geçmemek kaydıyla vizeden muaftır.
Diplomatik, Hususi ve Hizmet Pasaportu sahipleri, Ürdün’e yapacakları turizm amaçlı seyahatleri veya transit geçişlerinde, Ürdün’de toplam ikamet süresi, ilk geçiş tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde, altı ay içerisinde 90 günü geçmemek kaydıyla vizeden muaftır.

28. Özbekistan

Türkiye vatandaşları vize almadan 30 gün boyunca Özbekistanı seyahat edebilir.

29. Brunei

Bu ülkeye seyahat edecek vatandaşlarımız, pasaport türüne bakılmaksızın 30 gün süreyle vizeden muaftır.

30. Endonezya

Umuma mahsus pasaport hamili Türk vatandaşları 30 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

31. Fiji


Umuma Mahsus Pasaport hamilleri 90 günü aşmayan turistik seyahatlerinde vizeden muaftır.

Afrika’da Vize İstemeyen Ülkeler

1. Botsvana

Botsvana vize istemeyen ülkeler arasında yer alıyor.

2. Fas

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

3. Güney Afrika Cumhuriyeti

Resmi ve Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türkler Güney Afrika Cumhuriyeti’ne seyahatlerinde vizeye tabi olup 30 güne kadar ikamet süreli müteaddit giriş vizelerini sınır kapılarında alabilirler.

4. Kenya

1 Eylül 2015 tarihinden itibaren Kenya’ya seyahat edecek Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşları Kenya’ya varışlarından önce bu sayfadaki“Services” bölümüne girerek elektronik vize almaları gerekmektedir.
Elektronik vize uygulamasının yanı sıra Büyükelçiliklerde ve sınır kapılarında manuel vize uygulaması da şu an yürürlükte.

5. Mauritius

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 güne kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 güne kadar seyahatlerinde vizeden muaftır.

6. Seyşeller

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hususi ve Hizmet Pasaport sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

7. Svaziland

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 güne kadar vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 güne kadar vizeden muaftır.

8. Tunus

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 güne kadar vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 güne kadar vizeden muaftır.

Amerika’da Vize İstemeyen Ülkeler

1. Antigua ve Barbuda

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri vizeye tabidir.

2. Arjantin

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri anılan ülkeye yapacakları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri anılan ülkeye yapacakları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

3. Bahamalar

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeden muaftır.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri vizeden muaftır.

4. Barbados

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

5. Belize

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

6. Bolivya

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

7. Brezilya

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri anılan ülkeye yapacakları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri anılan ülkeye yapacakları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

8. Dominik Cumhuriyeti

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri vizeye tabidir.
Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi vatandaşlarımız vizelerini ülkeye varışta havaalanında alabilmektedirler. Havaalanında verilen ve vize yerine geçen 30 güne kadar ikamete izin veren Turist Kartı için 10 ABD Doları ödenmektedir. Ülkeden çıkışta ise eğer uçak biletine ayrıca dahil edilmemişse, tüm turistlerden Çıkış Vergisi adı altında 20 ABD Doları tutarında harç tahsil edilmektedir.

9. Ekvador

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 güne kadar olan turistik amaçlı seyahatlerinde vizeden muaftır.
Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 güne kadar olan turistik amaçlı seyahatlerinde vizeden muaftır.

10. El Salvador

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır. Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

11. Guatemala

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

12. Haiti

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Hizmet, Hususi ve Diplomatik Pasaport sahipleri vizeye tabidir.
Haiti’ye seyahat eden Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi vatandaşlarımız Haiti’ye girişte havaalanında 10 ABD Doları karşılığında 90 gün kalma imkanı veren ve turist kartı olarak adlandırılan giriş vizesi alarak ülkeye girebilmektedir.

Resmi pasaport sahibi vatandaşlarımız ise giriş için herhangi bir ödeme yapmamaktadır.

13. Honduras

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 gün süreyle vizeden muaftır.

14. Jamaika

Diplomatik, Hizmet, Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) ve Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri Jamaika’ya yapacakları turistik amaçlı seyahatlerinde 90 gün süreyle vizeden muaftır.

15. Kosta Rika

Umuma Mahsus Pasaport hamilleri 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, anılan ülkeye yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır.

16. Kolombiya

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.
Diplomatik, Hususi ve Hizmet pasaportu sahibi Türk vatandaşları 90 güne kadar ikamet süreli seyahatlerinde vizeden muaftır.

17. Meksika

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeye tabidir. Hususi ve Hizmet Pasaport sahipleri vizeye tabidir. Diplomatik Pasaport sahipleri ise vizeden muaftır.
Turizm, iş, eğitim, gazetecilik veya transit geçiş gibi nedenlerle Meksika’ya seyahat edecek vatandaşlarımız, havayoluyla seyahat etmek kaydıyla 30 gün geçerli tek giriş vizelerini bu adresten harçsız olarak alabilmektedirler.

18. Nikaragua

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri vizeden muaftır.

19. Panama

Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) ve Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 6 aylık bir süre için vizeden muaf bulunmaktadırlar.

20. Paraguay

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri vizeden muaftır.

21. Peru

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, Peru’ya yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır.

22. St. Lucia

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) ve resmi pasaport sahipleri için Saint Lucia vizesiz gidilebilecek ülkeler arasında yer alıyor.

23. Trinidad ve Tobago

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 30 güne kadar vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 30 güne kadar vizeden muaftır.

24. Uruguay

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri 90 güne kadar vizeden muaftır.
Diplomatik, Hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri 90 güne kadar vizeden muaftır.

26. Venezuela

Umuma Mahsus Pasaport (Bordo pasaport) sahipleri, 90 güne kadarki turistik amaçlı seyahatlerde vizeden muaftır.
Diplomatik, hizmet ve Yeşil Pasaport (Hususi pasaport) sahipleri, 90 güne kadarki turistik amaçlı seyahatlerde vizeden muaftır.


Ülkeler arasındaki vize anlaşmaları süre içerisinde değişiklik gösterebileceği için seyahatinizi gerçekleştirmeden önce yukarıda bahsettiğimiz vize istemeyen ülkelerin konsolosluklarını arayıp bilgilerin güncel olup olmadığını kontrol etmelisiniz.
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

ABOUT ME

I could look back at my life and get a good story out of it. It's a picture of somebody trying to figure things out.

POPULAR POSTS

  • DARIDERE KAMP ALANI
    Ulaşım Darıdere Mesire Yeri ve Kamp Alanı, Balıkesir, Altınoluk, Narlı Köyünden 13 km içeridedir. İzmir-Çanakkale yolu üzerinde Çanakkale yö...
  • Marcel Proust - Lemoine Vakası
    IV. HENRI DE RÊGNIER    Elması pek de sevmem. Güzel görünmüyor. İnsanın yüzünde bıraktığı o küçük güzellik, etkisindense daha çok yansımasın...
  • "Babam Beni Şah Damarımdan Öptü" - Ozan Önen
       İnsan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir...
  • "Musa'nın Derinlerine Düşen Yutkunuş" - Ahmet Sarı
    Bir şeyleri paylaşmak için doğru zaman doğru mekân doğru vesaire ararken geçer zaman. Bilirsiniz. Mustafa Kutlu, "İnsanlar ölür ve cena...
  • VİETNAM SEYAHAT FOTOĞRAFÇILIĞI - ÜLKENİN EN İYİLERİ VE ÖNEMLİ NOKTALARI
    Fotoğrafçı Réhahn tarafından Vietnam Seyahat İpuçları  Fransız fotoğrafçı Réhahn şu anda Vietnam’daki kabilelerin 54’ünü fotoğraflamak için ...
  • CAMPING ADRİAKE
    Ulaşım Antalya'dan Demre'ye minibüsler ile ulaşabilirsiniz. Kamp alanı sahil kenarında. Demre merkeze geldikten sonra buraya ulaşım ...
  • "Bilinmeyen Sular" - Mevsim Yenice
    “Benim için daha iyi olacak,” diyor. Neden bahsettiğinden haberi yok, adım gibi eminim bundan. Yine de kafamı sallayarak destek oluyorum. ...
  • ERCİYES EKSPRESİ (ADANA - KAYSERİ TRENİ)
    Treni hangi operatör işletiyor? TCDD Taşımacılık Nasıl bir trenle seyahat edeceğim? Dizel lokomotifin çektiği vagon dizisi Seyahat seçenekle...
  • Çılga Cantürk - Mutlu Gel Huzurlu Gel
    MUTLU GEL HUZURLU GEL 21.. 6 Ocak 2017 anısına .. İnsan ne kadar sevildiğini ve bu zamana kadar neler yaşamış olduğunu aklının bir köşesinde...
  • APOSTİL NEDİR?
    Apostil belki de ilk defa duyduğunuz bir terim ve ne anlama geldiği hakkında hiç bir fikriniz yok. Belki de var nasıl yapıldığını bilmiyorsu...

Advertisement

Follow us on Facebook

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

EREN ARDA GÜLER. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Featured Post (Slider)

Kötüye Kullanım Bildir

Archive

  • ►  2020 ( 184 )
    • ►  Mayıs ( 50 )
    • ►  Nisan ( 44 )
    • ►  Mart ( 17 )
    • ►  Şubat ( 73 )
  • ▼  2019 ( 258 )
    • ►  Kasım ( 43 )
    • ►  Ekim ( 43 )
    • ►  Eylül ( 53 )
    • ►  Ağustos ( 6 )
    • ►  Temmuz ( 2 )
    • ►  Haziran ( 9 )
    • ►  Mayıs ( 16 )
    • ►  Nisan ( 56 )
    • ▼  Mart ( 15 )
      • KIŞ AYLARINDA ISINMA YÖNTEMLERİ
      • YEDİGÖLLERDE KAMP
      • "Hızlandıkça Azalıyorum" - Kjersti Skomsvold
      • "Denizini Yitiren Denizci" - Yukio Mişima
      • "Eğitim-Bir Kitle İmha Silahı" - John Taylor Gatto
      • "Dört Köşeli Üçgen" - Salâh Birsel
      • "Utanç" - J. M. Coetzee
      • "Muhtelif Evhamlar" - Ömür İklim Demir
      • "Kedi Kafası" - Neil Somerville
      • "Karameke" - Onat Kutlar
      • "Yalnız Uyuyanlar İçin" - Cemil Kavukçu
      • "Aşk Aptallığı" - Willhelm Genazino
      • "Önce Hayallerim Öldü Sonra Babam" - Başak Kablan
      • "Kıymetini Bil Her Şeyin" - John Berger
      • VİZESİZ ÜLKELER
    • ►  Şubat ( 7 )
    • ►  Ocak ( 8 )
  • ►  2018 ( 51 )
    • ►  Aralık ( 7 )
    • ►  Kasım ( 8 )
    • ►  Ekim ( 7 )
    • ►  Eylül ( 3 )
    • ►  Temmuz ( 2 )
    • ►  Haziran ( 3 )
    • ►  Mayıs ( 1 )
    • ►  Nisan ( 4 )
    • ►  Mart ( 3 )
    • ►  Şubat ( 5 )
    • ►  Ocak ( 8 )
  • ►  2017 ( 11 )
    • ►  Aralık ( 1 )
    • ►  Ekim ( 10 )

Bu Blogda Ara

Blog Archive

  • ►  2020 ( 184 )
    • ►  Mayıs 2020 ( 50 )
    • ►  Nisan 2020 ( 44 )
    • ►  Mart 2020 ( 17 )
    • ►  Şubat 2020 ( 73 )
  • ▼  2019 ( 258 )
    • ►  Kasım 2019 ( 43 )
    • ►  Ekim 2019 ( 43 )
    • ►  Eylül 2019 ( 53 )
    • ►  Ağustos 2019 ( 6 )
    • ►  Temmuz 2019 ( 2 )
    • ►  Haziran 2019 ( 9 )
    • ►  Mayıs 2019 ( 16 )
    • ►  Nisan 2019 ( 56 )
    • ▼  Mart 2019 ( 15 )
      • KIŞ AYLARINDA ISINMA YÖNTEMLERİ
      • YEDİGÖLLERDE KAMP
      • "Hızlandıkça Azalıyorum" - Kjersti Skomsvold
      • "Denizini Yitiren Denizci" - Yukio Mişima
      • "Eğitim-Bir Kitle İmha Silahı" - John Taylor Gatto
      • "Dört Köşeli Üçgen" - Salâh Birsel
      • "Utanç" - J. M. Coetzee
      • "Muhtelif Evhamlar" - Ömür İklim Demir
      • "Kedi Kafası" - Neil Somerville
      • "Karameke" - Onat Kutlar
      • "Yalnız Uyuyanlar İçin" - Cemil Kavukçu
      • "Aşk Aptallığı" - Willhelm Genazino
      • "Önce Hayallerim Öldü Sonra Babam" - Başak Kablan
      • "Kıymetini Bil Her Şeyin" - John Berger
      • VİZESİZ ÜLKELER
    • ►  Şubat 2019 ( 7 )
    • ►  Ocak 2019 ( 8 )
  • ►  2018 ( 51 )
    • ►  Aralık 2018 ( 7 )
    • ►  Kasım 2018 ( 8 )
    • ►  Ekim 2018 ( 7 )
    • ►  Eylül 2018 ( 3 )
    • ►  Temmuz 2018 ( 2 )
    • ►  Haziran 2018 ( 3 )
    • ►  Mayıs 2018 ( 1 )
    • ►  Nisan 2018 ( 4 )
    • ►  Mart 2018 ( 3 )
    • ►  Şubat 2018 ( 5 )
    • ►  Ocak 2018 ( 8 )
  • ►  2017 ( 11 )
    • ►  Aralık 2017 ( 1 )
    • ►  Ekim 2017 ( 10 )

Combine

Horizontal

Vertical1

Vertical2

Gallery

Portfolio

  • Home
  • Features
  • _Multi DropDown
  • __DropDown 1
  • __DropDown 2
  • __DropDown 3
  • _ShortCodes
  • _SiteMap
  • _Error Page
  • Learn Blogging
  • Documentation
  • _Web Documentation
  • _Video Documentation
  • Download This Template

Footer Menu Widget

  • Home
  • About
  • Contact Us

Social Plugin

Contact us

About

Channels

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Categories

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

PGA Head Teaching Professional

Fotoğrafım
erenardaguler
Profilimin tamamını görüntüle

Channels

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Subscribe To Sarah Bennett Blog

Kayıtlar
Atom
Kayıtlar
Tüm Yorumlar
Atom
Tüm Yorumlar

Slider Widget

5/recent/slider

CATEGORIES

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Advertisement

Main Ad

Trend Tags

  • abd
  • adana
  • afrika
  • afyon
  • ağva kilimli koyu
  • airport
  • almanya
  • amerika
  • andorra
  • anı harabeleri
  • ankara
  • antalya
  • apostil
  • app
  • araç
  • arkadaş
  • asya
  • Atatürk
  • avrupa
  • avusturya
  • ayder yaylası
  • balıkesir
  • balkanlar
  • bandırma
  • banka
  • bebek
  • belarus
  • bisiklet
  • bisikletli kamp
  • blog
  • blogger
  • bolu
  • bosna hersek
  • bursa
  • card
  • couchsurfing
  • çadır
  • çadır kurulumu
  • çalışmak
  • çıldır gölü
  • çin
  • çin seddi
  • çipli pasaport
  • denizli
  • doğa
  • doğu ekspresi
  • dolar
  • dost
  • dünya
  • e-pasaport
  • elazığ
  • en iyi bölgeler
  • erciyes ekspresi
  • erzurum
  • eskişehir
  • etik
  • euro
  • evcil
  • everest
  • festival
  • fırat ekspresi
  • fotoğrafçılık
  • galata kulesi
  • gecelemek
  • gezi
  • glamping
  • gümüşhane
  • güney kurtalan ekspresi
  • gürcistan
  • güvenilir
  • güvenlik
  • harcama
  • hava durumu
  • havaalanı
  • havalimanı
  • hayvan
  • hindistan
  • hostel
  • ısparta
  • iç anadolu
  • ingiltere
  • interrail
  • isic card
  • istanbul
  • iş
  • izmir
  • jet lag
  • kahvaltı
  • kamp
  • kamp alanı
  • kamp amerika
  • kamp eczanesi
  • kamp ekipman
  • kamp matı
  • kamp mutfağı
  • kanada
  • karadağ
  • karadeniz
  • karavan
  • karavan kampı
  • karesi ekspresi
  • karester yaylası
  • kars
  • kars kalesi
  • kart
  • kasım
  • kastamonu
  • kayak
  • kayak merkezleri
  • kayseri
  • kıbrıs
  • kış
  • kızılcahamam
  • kira
  • kocaeli
  • konaklama
  • kosova
  • kredi kartı
  • kutlama
  • küba
  • kültür
  • kütahya
  • macera
  • makedonya
  • malatya
  • maliyet
  • manzara
  • marmara
  • mil
  • miras
  • moldova
  • osmaniye
  • otel
  • outdoor
  • oyun
  • öğrenci
  • pamukkale
  • para
  • pasaport
  • rehber
  • rize
  • rota
  • rüzgar
  • sabahlamak
  • seyahat
  • sırbistan
  • sırt çantası
  • singapur
  • şile
  • tarih
  • tatil
  • tax free
  • tcdd
  • telefon
  • temizlik
  • tırmanma
  • travel
  • tren
  • türk lirası
  • türkiye
  • ucuz
  • uçak
  • ukrayna
  • uluslararası
  • uygulama
  • uyku tulumu
  • uyumak
  • uzungöl
  • ülke
  • üniversite
  • vanlife
  • vatandaşlık
  • verçenik yaylası
  • vergi
  • vietnam
  • visa
  • vize
  • vizesiz ülkeler
  • wordpress
  • work
  • work and travel
  • world
  • yapıt
  • yaz
  • yedigöller
  • yemek
  • yeşil pasaport
  • yeşillik
  • yurtdışı

Pages

  • EV
  • EV
  • EV

Most Trending

  • "Babam Beni Şah Damarımdan Öptü" - Ozan Önen
       İnsan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir...
  • "Kadın Yok Savaşın Yüzünde" - Svetlana Aleksiyeviç
     İnsan savaştan büyük...     Büyük olduğu sahneler akılda kalan. Savaşta insanı yönlendiren bir şey var ki tarihten bile güçlü. Daha derinde...
  • Tolstoy - Polikuşka
     Tam da o sırada Yegor Mihayloviç konağın kapısında gözüktü. Şapkalar art arda başlardan alındı, kâhya yaklaştıkça ortasından, önünden dazla...
  • Rebecca Solnit - Karanlıktaki Umut
      Neden-sonuç ilişkisi tarihin ileri doğru hareket ettiğini varsayar ama tarih bir orduya benzemez. Tarih, yanlamasına seğirten bir yengeç, ...
  • "İpekli Mendil" - Sait Faik Abasıyanık
    Vakit geçiyor. Gün akşama, akşam geceye dönüyor ve bütün bunlara kuşlar şahit, gök şahit, insan şahit. Yaşlanıyoruz. Sait Faik nasıl anlatıy...
  • ŞİMŞİRLİK KAMP ALANI VE ALABALIK TESİSLERİ
    Ulaşım Düzce merkezine, İstanbul yada Ankara'dan otoban yoluyla ulaşmak mümkün. İstanbul - Düzce otoban çıkışı 210 km. Merkeze ulaştığın...
  • UKRAYNA'YA GİTMEK
    ARABA İLE GİTMEK… Mail kutuma yoğun bir şekilde gelen bir diğer soru, Ukrayna’ya araba ile gitmek. Her ne kadar Ukrayna’ya araba ile yolculu...
  • "Pan" - Knut Hamsun
     Üçüncü Demir Gece; olanca gerginlik içinde bir gece. Hiç değilse biraz don olsaydı! Don yerine gündüzün güneşinden kalma bir sıcaklık; ılık...
  • "Şizodüş" - Merve Sevde Selvi
    Akşam oluyor. Şehrin üstüne karanlık inerken daralan göğsümü, dünyanın muhtelif yerlerindeki gün doğumlarını düşünerek geniş tutuyorum. Masa...
  • KAMP MATI NEDİR VE NASIL SEÇİLİR?
    Özellikle uzun süre yürüyerek seyahat ederken yaptığım doğa kampları sırasında karşılaştığım en keyif bozucu durum kamp çadırını kuracak uyg...

Featured Posts

About Me


I could look back at my life and get a good story out of it. It's a picture of somebody trying to figure things out. Great things in business are never done by one person. They’re done by a team of people.

Popular Posts

  • DARIDERE KAMP ALANI
  • Marcel Proust - Lemoine Vakası
  • "Babam Beni Şah Damarımdan Öptü" - Ozan Önen

Advertisement

Designed By OddThemes | Distributed By Blogger Templates