Thomas Bernhard - Don


 "Şimdi ne duyduğumu biliyor musunuz? Büyük düşüncelere karşı suçlamalar duyuyorum, büyük düşüncelere karşı muazzam bir mahkeme kuruldu. yavaş yavaş bütün büyük düşüncelere dava açıldığını duyuyorum. Hep daha çok sayıda büyük düşünce tutuklanıyor ve hapishanelere sevk ediliyor. Büyük düşünceler korkunç cezalara çarptırılıyorlar, biliyorum! Duyuyorum! Büyük düşünceler sınırlarda tutsak ediliyor. Birçokları kaçıyor, ama peşlerinden yetişiliyor ve dövülüyorlar ve ceza evlerine koyuluyorlar! Müebbet, diyorum, müebbet hapistir, büyük düşüncelere verilen en hafif ceza. Büyük düşüncelerin avukatları yok. Onları görev icabı savunacak kıytırık bir avukat bile yok. Savcıların büyük düşüncelere karşı harekete geçtiklerini duyuyorum. Polisin büyük düşüncelere tahta coplarıyla vurduğunu duyuyorum! Polis büyük düşünceleri her zaman şiddetle bastırmıştır! Büyük düşünceleri içeri tıkmıştır.! Çok geçmeden bütün büyük düşünceler içeri tıkılmış olacaklar! Artık tek bir büyük düşünce bile özgür olmayacak! Duyunuz! Görünüz! Bütün büyük düşüncelerin her zaman ilkesel olarak kafasına vurulmuştur! Duyunuz!" Ressam, önden yürümem gerektiğini söylüyor, önden yürüyorum ve bastonuyla çukurluğa doğru sürüklüyor beni.
   Tesadüf bu ya, ressamla sözleştiğimiz gibi aşağıda, sarp geçitte değil de, daha karaçam ormanına gelmeden önce, üstelik tam da benim, karaçam ormanına yirmi otuz adım yaklaşmışken onun karaçam ormanına gelmeden önce ansızın bir ağacın arkasından fırlayıp, bastonunu benim önümü kesmek istermiş gibi tutacağını tahmin ettiğim sırada karşılaştık. Köyden bu yana yol boyunca şarkı söylemiştim, nereye ait olduklarını bilmediğim melodileri, birinden diğerine geçerek söylemiştim, ve ressam dedi ki: "Şarkı söyleyebiliyorsunuz! Neden sadece yalnızken şarkı söylüyorsunuz? Şimdiye kadar ben yanınızdayken hiç şarkı söylemediniz. Dikkat çekici bir sesiniz var. Rahatsız etmiyor." Mahcup olmuştum ve ne söylemem gerektiğini bilemedim. Koluma girdi ve zor nefes alarak, karaçam ormanına yönlendirdi beni. "Yeniden şarkı söyleyin. Utanmanıza gerek yok. Güzel bir sesiniz var." Ama ben artık şarkı söylemedim.İsteseydim bile sesim çıkmazdı. Daha karaçam ormanından önce beni beklemeye karar vermişti, "çünkü sarp geçit kesinlikle çok soğuktur". Nispeten hızlı yürüyorduk. Ama şimdiden yorulmuş görünüyordu ve dakika başı duruyordu. "Hayal gücü bir düzensizlik anlatımıdır" dedi, öyle olmalıdır. Düzenlilikte hayal gücü mümkün değildir, düzen hayal gücüne tahammül etmez, hayal gücü diye bir şey tanımaz. Buraya gelinceye kadar yol boyunca, hayal gücünün ne olduğunu sordum kendime. Hayal gücünün bir hastalık olduğundan eminim. Her zaman sahip olunduğu için, yakalanılamayan bir hastalık. Her şeyin, özellikle de gülünç ve kötü niyetli olanın günahı bu hastalığın boynunadır. Hayal gücünü anlıyor musunuz? Hayal gücü nedir? diye sordum kendime ve aynı zamanda, hayal gücü anlaşılabilir mi? diye. Ama hayal gücü anlaşılamaz." Bastonuyla ağır bir dalı çekti, bu yüzden kar üstümüze döküldü. Silkelemek zorunda kaldım. "Hiçbir şey bilmeyen bir insan mümkün müdür?" diye sordu. "Hiçbir şeyi bilmemiş olan bir insan?"

0 Comments