Çılga Cantürk - Kaç Kere Dağılabilir İnsan?


Belirli yerlere sakladığım ve bazen yerlerini bile unuttuğum o kadar çok şey buluyorum ki son zamanlarda , kalıcığını korusun ve her istediğimde okuma ve göz atma şansım olsun diye, aynı zamanda paylaşabilmek için buraya aktarmak istedim. Kim bilir bu parça parça yazdıklarıma devam edebilseydim neler çıkaracaktım ortaya, fakat bunları uzun bir aradan sonra okumak bana çok farklı ve güzel geldi.. Belki de yarım kaldığı için bu kadar güzel gelmiştir, bende ister istemez farklı bir etki yarattı anlam veremediğim. Sağa sola karalanmış farklı ve yarım kalmış bir karakterden ufak bir merhaba o zaman size :)


Kaç kere dağılabilir bir insan? Kaç kere dağıldığı parçalardan yeniden toparlanabilir? 21 yıllık hayatının hangi karesine, hangi yollarına, hangi günlerine sığdırabilir yaralarını? Yüzünden hayatı okunan bir insanla tanışma fırsatınız oldu mu hiç?
  Burası benim yeniden doğduğum yer, burası benim gücümü zayıflıklarımdan yarattığım yer. Tutunduğum dallarım olmadığı için kendime yerde bulduğum ince dallardan bir ağaç yarattığım yer..
  
BÖLÜM 1   

  Kış her şey için güzel bir mevsimdir. Çok soğuktur ama sıcaklığı, samimiyeti sevdirir, yakınlaştırır, yazdan bile daha içtendir bazen.. Ben kış sevgisi ile yanıp tutuşurum küçüklüğümden beri. Bu kirli ve samimiyetsiz dünya tarafının, bütün çirkinliğini kış gizler. Daha güzeldir kışın altında dünyanın ve görüntülerin her yönü. Kitaplarım okunurken daha anlamlı, akşam yemekleri daha lezzetli gelir mesela. Tattınız değil mi o sıcaklığı? Tatmadıysanız da bir an önce kış mevsimini iple çekmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.
   22 Kasım sabahı ve ben sabahın erken saatlerinde adeta kurulu bir saat gibi uyanmayı başardım. Yatağın içinde göz kapaklarımı kaldırma uğraşları ve sıcacık yatağıma veda etme zorluğu aşıldıktan sonra kendime büyük bir enerji yükleyerek  yatağımdan kalkıp aynamın karşısına geçtim. Sabahları bunu yapmayı pek sevmiyorum aslında, çünkü kalkıp o aynaya her baktığımda, ölene kadar yatağımın içinden çıkmama düşüncesi bütün vücudumu ve beynimi sarıyordu adeta.
  Tabi ki gidilmesi gereken bir okul ve iş vardı. Aynı zamanda akşamın nasıl olduğunu anlamadan dakikalar içinde sona erecek bir gün.. Ne güzeldir ki beni kararsızlığa düşürüp, zaman kaybı yaratacak bir kıyafet seçimi derdim yok. Siyah ve gri renklerden oluşan bir kaç kısa kollu t-shirt ve iki parça kot pantolon benim rahatlıkla günümü geçirmeme yetiyor da artıyor bile. Her konuda olmasa da bu konuda fazlasıyla rahatıma düşkün olduğumu söyleyebilirim. Bu tarzımdan ötürü de, eminim yolda yanımdan geçen herhangi birisi, ikinci görüşünde beni çok net hatırlayacaktır. Standart bir kız, gri ve siyah t-shirtleri..
  Üstümü hızlıca giyindikten sonra odamdan dışarı çıkıp koşarak mutfağa yöneldim. Beni güzel bir kahvaltı sofrası beklemiyordu ama mutfağa doğru olan koşuşuma birisi şahit olsaydı, eminim içeride ne var diye merak ederek benimle yarışa girip, benden önce ulaşmaya çalışırdı. Her zaman olduğu gibi kendime bir kase dolusu süt ve mısır gevreği hazırladım, daha sonra akşama kadar beni açlık yüzünden ölmekten alıkoyacak, kendi ellerimle hazırladığım atıştırmalıklarımı küçük siyah sırt çantama tıkıştırdım. Bu çantayı ortaokuldan beri severek kullandığımı belirtmeden edemeyeceğim. Teşekkürler baba.. 
  Evden çıt çıkmıyordu. Bu annemin evde olmadığını gösteriyordu. O evde olduğu zamanlar, genellikle içeriden belli belirsiz bir televizyon sesi duyulurdu. Gece geç saatte geldiği için, o saatten sonra ancak televizyon seyrederek uykuya dalabiliyordu. Annemin bu can sıkıcı durumu her ne kadar hoşuma gitmese de, bu duruma kendi kendisini soktuğunu bildiğim için ona sinirlenmeme engel olamıyordum. Bir adam yüzünden, bu her ne kadar resmi ve biyolojik olarak benim babam olsa da, kendini bu hale getirmesine anlam veremiyor ve katlanamıyordum.

"ÇILGA CANTÜRK"


0 Comments