Sadık Hidayet - Üç Damla Kan


Kırık Ayna

M.Minovi'ye
Bir çift lacivert mahmur gözü, bir tutamı hep yanaklarına sarkan kumral saçlarıyla Odette, bahar başında açan çiçeklere benzerdi. Saatlerce zarif ve soluk profiliyle pencerenin önünde oturur, bacak bacak üstüne atıp roman okur, çorabını yamar ya da dikiş dikerdi.
   Hele hele kemanla Grizri'nin valsini çalarken kalbim yerinden sökülecekmiş gibi olurdu.
   Odamın penceresi Odette'in odasının penceresiyle karşı karşıyaydı. Penceremden dakikalarca, saatlerce, belki de tüm pazar günleri bakardım ona; özellikle çorabını çıkarıp yatmaya gittiği geceler. 
   Böylece gizemli bir bağ kuruldu onunla aramda. Onu bir gün görmesem, bir şey kaybetmiş gibi oluyordum. Bazı günler ona o kadar çok bakıyordum ki sonunda kalkıp penceresinin kepengini kapatıyordu. İki haftadır her gün görüyorduk birbirimizi. Ama bakışlarında bir soğukluk, bir aldırmazlık vardı. Ne bir gülümseme, ne bana karşı eğilimini belli edecek bir hareket. Çok ciddî ve ketum görünüyordu.
   Bir sabah bizim sokağın köşesindeki kahveye gittiğimde ilk kez yüz yüze geldim onunla. Kahveden çıktığımda Odette'i gördüm; keman çantası elinde. Metroya doğru gidiyordu. Selam verdim; gülümsedi. Sonra çantayı taşımak için izin istedim. Cevaben başını sallayıp "Mersi" dedi. Tanışıklığımız işte bu tek kelimeyle başladı.
   O günden sonra pencereleri açtığımızda el hareketleri ve işaretlerle konuşuyorduk. Bunun ardından aşağı inip Lüksemburg parkında dolaşmaya çıkıyor, sonra sinema veya tiyatroya gidiyor ya da başka bir şekilde birkaç saat vakit geçiriyorduk birlikte. Odette evde yalnız kalıyordu. Çünkü üvey babası ile annesi seyahate çıkmışlar, o ise işi yüzünden Paris'te kalmıştı.
   Çok az konuşurdu ama çocuk gibiydi. Huysuz ve inatçıydı. Bazen çileden çıkartırdı beni. İki aydır arkadaştık. Bir gün Neuilly çarşısındaki Cuma şenliklerini seyretmeye karar verdik. O gece Odette yeni mavi elbisesini giymişti ve her zamankinden daha güzel görünüyordu. Restorandan çıktıktan sonra metroda yol boyunca yaşamından söz etti bana. Lunaparkın önünde metrodan indik.
   Sürekli kaynaşan bir kalabalık vardı. Caddenin iki tarafı insanı eğlendirecek, meşgul edecek şeylerle doluydu. Kimileri gösteri yapıyordu. Ateş etme, şansını deneme, tatlıcı, sirk, bir eksen etrafında dönen küçük elektrikli otomobiller, yine kendi çevresinde dönen balonlar, hareketli koltuklar, türlü türlü gösteriler vardı. Kızların çığlıkları, konuşmalar, gülüşmeler, uğultu, motor sesi, her telden müzik birbirine karışmıştı.
   Zırhlı vagona binmeye karar verdik. Kendi çevresinde dönen hareketli bir koltuktu. Dönmeye başlayınca üstüne kumaştan bir örtü çekiliyor ve yeşil bir tırtıl şeklini alıyordu. Bineceğimiz sırada, sarsıntı ve hareketten düşmesin diye Odette eldivenleriyle çantasını bana verdi. Yan yana sıkış tepiş oturduk. Vagon hareket etti, yeşil örtü yavaş yavaş gerildi ve beş dakika boyunca bizi izleyenlerin gözünden gizledi. 
   Vagonun örtüsü geri çekildiğinde dudaklarımız hâlâ birbirine yapışıktı. Ben Odette'i öpüyordum ama o kendini savunmuyordu. İndikten sonra, yolda bana Cuma şenliğine üçüncü defadır geldiğini söyledi. Çünkü annesi yasaklamıştı. Birkaç yeri daha gezdik. Nihayet gece yarısı yorgun argın dönmeye karar verdik. Fakat Odette oradan kendini alamıyordu bir türlü. Nerede gösteri varsa, orada duruyor, ben de ister istemez yanında dikiliyordum. İki üç defa zorla çektim kolundan da mecburen benimle birlikte yürüdü. Son olarak jilet satıp, mallarının üstünlüğünü uygulamalı olarak anlatan bir işportacının önünde durdu. Bu defa tepem attı. Sertçe kolunu tutup "Ama bu kadınları ilgilendirmez ki!" dedim.
   Kolunu çekerek "Biliyorum canım; seyretmek istiyorum!" dedi. Ben de cevap vermeden metroya doğru yürümeye başladım. Eve vardığımda sokak tenha ve Odette'in penceresi karanlıktı. Odama girip lambayı yaktım. Pencereyi açtım. Uykum gelmediği için bir süre kitap okudum. Gece yarısını geçmişti. Pencereyi kapatıp yatacaktım ki Odette'in odasının penceresinin altındaki gazlı sokak lambasının yanında dikildiğini gördüm. Bu hareketine şaşırdım; kızgınlıkla pencereyi kapadım. Soyunduğum sırada boncuk işli çantasıyla eldivenlerinin cebimde kaldığını fark ettim. Anahtar ve parasının çantada olduğunu biliyordum. Çantayla eldivenleri birbirine dolayıp pencereden aşağı attım.

0 Comments