Jodi Picoult - Küçük Muazzam Şeyler


Bilirsiniz, hepimiz yaparız bunu. Zamanın nasıl akıp gittiğini fark etmemek için kafamızı başka şeylere veririz. İşimize gömülürüz. Domates fidelerimizi küften korumakla uğraşırız. Benzin depolarımızı ve metro kartlarımızı doldurup bakkal alışverişimizi yapar, böylelikle her geçen haftayı birbirinden farksız kılarız. Bir gün bir de bakarsınız, bebeğiniz yetişkin olmuş. Aynaya bakıp saçınıza aklar düştüğünü görürsünüz. Geriye, şimdiye dek yaşadığınızdan daha kısa bir ömrünüz kaldığını. Ve içinizden şöyle dersiniz: Nasıl böyle çabuk geçti? İlk içkimi içtiğim gün, onun altını bezlediğim günler, gençlik günlerim daha dün gibi.

Ve bu gerçek kafanıza dank ettiğinde, hesaplamaya başlarsınız. Ne kadar vaktim kalmıştır acaba? O kısacık aralığa daha ne kadar şey sığdırabilirim?

Sanırım bazılarımız bu farkındalıkla yolunu çiziyor. Tibet seyahatine çıkıyor, heykel yontmayı öğreniyor, yamaç paraşütü yapıyor. Sona çok yaklaştığını görmezden gelmeye çalışıyor.

Kimimiz ise sadece benzin depomuzu ve metro kartımızı doldurmak ve market alışverişini yapmakla yetiniyoruz, çünkü yalnızca önünde uzanan patikayı görebildiğinde yolun tehlikelerine kafanı takmazsın.



Kimimiz asla öğrenmez.

Kimimiz erken öğrenir.

0 Comments