Çılga Cantürk - Bir Kahvelik İç Dökümü


Yukarıda da söylediğim üzere uzun bir aradan sonra , yazıya dökülmek denen şey cidden farklı oluyormuş ve insan özlediğini ya da hayatında gerçekten bir şeylerin uzun zamandır eksik kalmış olduğunu fark ediyormuş. Hayatın yoğunluğu, kargaşası, sahip olduğumuz sorumluluklar, yapmak zorunda olduğumuz ve  katlanmak zorunda kaldığımız milyonlarca şey.. Bunların içinde boğulurken, nefes alabildiğimiz o yüzeye çıkmaya çalışırken, aslında hem kendinden hem de gerçekte olduğu kişiden çok uzaklarda bir yerlerde kalabiliyor bazen. Önemli olan insanın o bulunduğu zaman dilimini ,  az bile olsa gerçekten ve içinden gelerek yapmak istedikleri ile doldurmasıdır aslında. Hepimizin hayatında bir takım olaylar dönüyor, hepimiz türlü türlü olaylarla ve durumlarla  mücadele etmeye çalışıyoruz ve bazen bunların altından kalkamadığımızı fark ettiğimiz anda kendimizi daha çok dibe çekiyoruz. Ben yine bugün burada kendime yaptıklarımla ilgili, kendimden çıkardığım sonuçlarla ilgili bir şeyler karalayacağım. (Karalamıştım gerçekten çünkü bunu kağıda yazmıştım oradan geçiriyorum LOL her neyse..) 
             Bazen düşünmeden edemiyorum 'Acaba kendimi bu hale ben mi getirdim? ' diye. Ama sonra ne zaman bir şeyleri kafasına takmayan ve rahat bir insan oldum ki diye kendime sorduğumda cevabını alamadığımda , kendimi bu hale getirenin ben olmadığımı, kendimi bildim bileli böyle olduğumu daha iyi anlıyorum. Hepimiz öyleyiz. Evet, yaşadıklarımız, tecrübelerimiz, hayatımıza giren çıkan insanlar, maddi ve manevi sıkıntılarımız, aile sorunlarımız gibi nedenler bizi değiştirebiliyor, bazen zamanla çok farklı bir insana bile dönüştürebiliyor . Bunlar bile böyle güçlere sahipken ve bu kadar etkiliyorken yine de içimizde bir yerlerde o değişmeyen kısımdan bir parça eksilmiyoruz. Yaşadıklarımız ve yaşattıklarımızdan ötürü kendimizden asla memnun kalmıyoruz. Bu böyle dipsiz bir kuyu gibi yıllar geçtikçe bizi içine çekiyor ve geçen tek şey zaman olurken değişenlerde zamanla biz oluyoruz. "Ben hiçbir zaman yaşadıklarımdan pişman olmadım" diyebilmeli insan. Bu kendi içinde bulunup, kendi parçası olan kötü olaylar için bile geçerlidir. Çünkü bazı şeyleri sadece en kötü zamanda öğrenebilirsin ve bu senin için belki de hayatının sonuna kadar ilerlemeni ve bir şeylere tutunmanı sağlayacak birer parça haline gelir. 21 yaşında bir insan olarak 24 - 25 yaşındaki bir insana göre bile belki de yeri geldiğinde " sen daha ne yaşadın ki? " olursun.. Öyle çünkü.. Bu her zaman böyle olacak diye bir gerçekte tabiki yoktur. Misal 25 yaşında 3 yılda yaşadığı şeyleri , sen 20 yaşında bir ay içerisinde yaşarsın.. İşte o zaman bu "sen daha ne yaşadın ki?" sorusunun taşıdığı anlamı tamamen yitirir. Herkesin kendine göre dertleri, baş etmesi gereken durumları kendi içindedir ve bunu göstermemek , belli etmemek demek bunların olmadığı ya da yaşanmadığı anlamına gelmez. Mutlu görünüyorsan mutlusundur, suratın asıksa mutsuzsundur, kızgınsındır. Bir de gülüyorsan ve mutlu görünüyorsan mutsuzsundur kısmı var.. Orası işte en aydınlığın en karanlığı gibi bir şey.. 
     Gelelim üzüldüğüm bir noktaya ; insanlarla aramızdaki iletişimler günden güne azalırken, gelip kimse kimseye "hiç öyle olur mu ya sana öyle geliyor." demesin.. Kapandık, içimize ve içimizdeki dünyaya günden güne kendi kendimizi iterek kapandık. Çünkü dışarıda tehlike var, çünkü insanlar zararlı, çünkü artık bunu ya da şunu yapamazsın.

0 Comments