"Acil Gerçekdışılıkta Maceralar"- Max Blecher


  Sonbahar, kırmızı güneşi ve sisli sabahlarıyla geldi. Şehir merkezine uzak mahallelerde, yeni badana edilmiş evler, içeriye dolan ışıkla birlikte kireç kokuyordu. Kirli çamaşırlara benzeyen bulutlarıyla, donuk günler de vardı; ıssız parkta hiç durmadan pıtırdayan, ıslak otların arasında güçlükle yürürken saçlarımdan ve kollarımdan sel gibi akan ve yollarda, sanki uçsuz bucaksız boş bir salondaymış gibi dalgalanan ağır su perdeleriyle, yağmurlu günler. 
   Pis arka sokaklardaki kapılar yağmur başladığı anda kapanır, evler nefessiz kalırdı. Evlerin odaları mütevazı bir şekilde döşenmişti: yeni tornadan çıkmış gardıroplar, şifonyerlerin üstünde yapma çiçek demetleri, bronz renge boyanmış alçı heykeller ve Amerika'daki akrabaların fotoğrafları. Bu küf kokulu ve alçak tavanlı odalarda ziyan edilmiş hayatlar, boş vermişlikleri ve vazgeçişleriyle yücelen gururlu hayatlar hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bu evlerde yaşamayı, onların en derin sırlarının köklerine ulaşmayı ve rüyalarımın, yakıcı rüyalarımın bu evlerin atmosferinde güçlü bir asit gibi çözülmelerini isterdim. 
   Sanki oraya aitmişim gibi, kendimi bitkin bir şekilde eski divanın çiçek desenli kreton yastıkları üzerine bırakırken, Bu odalardan herhangi birine girmek için, başka bir havayı solumak, başka bir ruhsal yakınlaşma hissetmek, tamamen farklı bir insan olmak için neler vermezdim; birdenbire içimdeki anıları, yaşamadığım anıları, daima yanımda taşıdığım bir hayatın tuhaf anılarını keşfederken, bronz heykeller ve mavi mor kelebekleriyle eski bir elektrik ampulü için özel bir insan olurken, yürüyüp geldiğim sokağı, divanda boylu boyunca uzanırken (açık kapıdan görünen, yapabileceğim bir resim kadar hatasız bir sokak gibi hayalimde canlandırmaya çalışıp) perdelerin arkasından seyretmek için neler vermezdim. Hakkımda hiçbir şey bilmeyen o ucuz, sıradan dekorun sınırları içinde ne güzel hissederdim... 
   Pis sokağın çamurlu macunu hâlâ önümde uzanıyordu. Bazı evler yelpazeler gibi açılıp yayılırken, çatıları gözlerine kadar yıkılmış, çenelerini boksörler gibi sımsıkı yummuş küçük evler de vardı ve bazı evler de beyaz kesme şekerlere benziyordu. Ara sıra saman arabalarına rastlıyordum, olağanüstü şeyler, yağmurda sırtında bir avize taşıyan bir adam gibi; ağır yağmur damlaları avizedeki değerli taşların parlak yüzeylerine düşerken, bu kristal bezemelerin sesi kulağıma çıngırak senfonisi gibi gelirdi. Dünyanın yerçekimi acaba neden oluşuyor diye merak ederdim. 
   Yağmur bahçedeki çiçekleri ve solmuş bitkileri yıkıyordu. Sonbahar onları bakır, kırmızı ve mavi ateşlerle, ölmeden hemen önce bir an parlayan alevlerle yakmıştı. Pazar yerinde akan su ve çamur, dağ gibi sebze yığınlarını dalga geçer gibi sürüklüyor, pancar bataklığında aniden toprağın koyu kımızı kanı ortaya çıkıyor, uysal patatesler göbekli lahanaların kopmuş kafalarıyla yan yana yatıyor ve uzak bir köşede, insanı çileden çıkaracak kadar güzel bir bal kabağı yığını duruyordu; şişman e iğrenç al kabaklarının kabukları, yaz boyunca emdikleri güneş yüzünden çatlaklarla dolmuş, delik deşik olmuştu. 
   Yalnızca dağılmak için göğün ortasında kümelenmiş bulutlar, sonsuza giden koridorları Ya da yürek parçalayan ve ilelebet kasabanın üzerinde sallanıp duracak boşluğu belirginleştiren kocaman delikleri terk ediyordu. Sonra yağmur çok uzaklardan, sonu olmayan bu gökten düşüyordu. Islandığında ahşabın ve sağanak yağışla karışmış rüzgârın bir atın kuyruğu gibi süpürdüğü, fazla resmi, bakımlı bahçelerin paslı kapılarından damla damla süzülen suyun yeni rengini seviyordum. 
   Bazen bir köpek olmak ve bu sırılsıklam dünyayı bir hayvanın aşağıdan, toprağa yakın, eğik bakış açısıyla görebilmek, ya da gözlerimi toprağa dikmek ve çamurunun mor rengiyle uyum içinde olabilmek isterdim. Uzun zamandan beri içimde demirlemiş bu istek, bir sonbahar günü zincirlerinden boşandı ve çorak arazi boyunca taklalar attı.


Max Blecher - Acil Gerçekdışılıkta Maceralar

Çevirmen: Suat Kemal Angı, Jaguar Yayınları, s.115-117


0 Comments