"Gezinti" - Robert Walser


 Bisiklete binmiş bir montajcı, 134/III. milis taburundan bir arkadaşım, geçerken sesleniyor bana: "Gördüğüm kadarıyla, yine aylak aylak geziniyorsun iş gününün ortasında." Onu gülerek selamlıyor ve gezintiye çıktığımı düşünmekte haklı olduğunu neşeyle kabul ediyorum.
   "Gezintiye çıktığımı görüyorlar," diye düşünüyorum içimden ve faka basmış olmaktan dolayı en ufak bir rahatsızlık duymadan, ki aptallık olurdu bu, huzurla yürümeye devam ediyorum.
   Bana armağan edilmiş, açık sarı renkli takım elbisemin içinde, açıkça itiraf etmek zorundayım ki, kendimi büyük bir lord, bir asilzade, parkta aşağı yukarı gezinen bir marki gibi hissediyordum, oysa bu gezindiğim yer, küstah bir tavırla ima ettiğim gibi, kibar bir park değildi kesinlikle, sadece yarı taşra, yarı varoş özellikleri taşıyan sade, sevimli, mütevazı ve tutucu bir yoksul mahallesi ve kır yoluydu; bu densizliğimi usulca geri alıyorum; çünkü bir parka özgü olan her şey kafadan uydurmaydı ve buraya hiç uymuyor. Küçük ve biraz daha hallice fabrikacıklar ve mekanik işlikler yeşilliğin ortasına gelişigüzel dağılmıştı. Dolgun ve rahat çiftlikler, burada daima takatsiz ve cılız bir yanı olan, adeta takırdayıp döven endüstriyle dostça kol kola girmişlerdi. Ceviz ağaçları, kiraz ağaçları ve erik ağaçları yumuşak kıvrımlı bu yola çekici, eğlendirici ve şirin bir yan katıyordu. Gerçekten güzel bulduğum ve sevdiğim yolun ortasına bir köpek yan gelip yatmıştı. Aslına bakılırsa ilerledikçe gördüğüm neredeyse her şeyi anında yakıcı bir aşkla seviyordum. Küçük ve sevimli bir başka köpek ve çocuk sahnesi de şöyleydi: İri ama eğlenceli, oyuncu, kesinlikle tehlikesiz bir serseri köpek, bir evin merdivenlerine çömelmişti ve iyi huylu, ancak bir parça ürkütücü görünen bu hayvanın kendisine yönelttiği dikkat yüzünden korku içinde yaygarayı kopartan ve avaz avaz ağlayan bastıbacak oğlanı sessizce izliyordu. Bu sahneyi büyüleyici buldum; ama bu kır yolu tiyatrosundaki bir başka çocuklu gösteriyi neredeyse daha da hoş ve büyüleyici buldum. Çok küçük iki çocukcağız oldukça tozlu yolun ortasına, sanki bir bahçeye uzanır gibi yatmışlardı. Çocuklardan biri diğerine şöyle dedi: "Şimdi bana tatlı bir öpücük ver." Diğer çocuk ısrarla istenen şeyi verdi ona. Bunun üzerine ilk çocuk şunları söyledi: "Tamam! Şimdi kalkabilirsin yerden." Yani şimdi yapmakta serbest olduğu şeye, bu tatlı öpücük olmadan izin çıkmayacaktı büyük ihtimalle."Bu safiyane küçük sahne, şu şen, hafif, aydınlık dünyaya tepeden tanrısal bir gülücük gönderen güzel, mavi göğe ne kadar da yakışıyor!" dedim kendi kendime. "Çocuklar gökseldirler, çünkü daima bir tür gökte yaşarlar. Yaş alıp büyüdükleri zaman, gökleri solar ve böylece çocuksuluktan, yetişkinlerin o kuru, hesapçı varlıklarının ve can sıkıcı görüşlerinin içine düşerler. Yaz vaktinin kır yolları, yoksul insanların çocukları için tıpkı bir oyun odası  gibidir. Bahçeler onlara bencilce kapatıldığına göre, başka nerede olabilirler ki zaten? Rüzgâr gibi gelip soğuk ve hain bir biçimde çocuk oyunlarının içine, çocuksu göğün ortasına dalarak küçük masum insancıkları ezilme tehlikesine maruz bırakan otomobillere aman dikkat! Bir çocuğun gerçekten de böyle hantal bir zafer arabası tarafından ezildiğini, bu korkunç düşünceyi, aklıma bile getirmek istemiyorum; çünkü aksi halde öfkem beni kaba ifadeler kullanmaya itebilir ki, bilindiği gibi, bunlar da asla fazla bir işe yaramaz."


Robert Walser - Gezinti

Çevirmen: Cemal Ener, Can Yayınları, s.20-22


0 Comments