"Cezayir Menekşesi" - Burcu Büyükyıldız

,

   Toz ve toprak. Eteğinin ucunda yedi renk. Atlas dağlarının temiz havası toprağı havalandırıyor. Çöllerden, uzak iklimlerden, seyyahların yorgunluklarından, savaş meydanlarından, aşk yuvalarından, hastalardan bir ses getiriyor buralara. Uzakta kımıltı halinde ilerleyen şey de ne? Babaannesi, her akşam olduğu gibi khobzları kırışık elleriyle bölüp, bir onun önüne bir kendi önüne koyuyor. Annesini hatırlamak istiyor Lavinia. Gözleri tavanda bir tur atıp gelip tabağın içinde duruyor. Hatırlayamıyor. Ya babası, şimdi hangi şehrin gölgesinde oturmuş da yanmış alnını siliyordur. Sahra çölüne çok yakın olan bu ev, Lavinia’nın kaderi. Kumral saçlarının büklümleri, çemberin avuçladığı yuvarlak yüzünün iki yanına düşüyor.

   Tabağa haşlanmış kuzu eti ve onun suyunu döküyor babaannesi. Lavinia, hâlâ aynı hızda, bir ilerleyip bir duraksayan kımıltıya bakıyor. Kaşığı daldırıp ağzına götürüyor. Huzursuz bir yutkunma. Babaannesi isteksizce ve yorgun halde elbisesinin kollarını çemreyip, kısa bir öksürükten sonra yemeye başlıyor. “İkindi güneşi sıcacık kumları nasıl da okşuyordur şimdi,” diye geçiriyor içinden Lavinia. Fransız köylülerin, soyluların, daima konuşanların, ağlayanların ve gülenlerin bir arada olduğu Hama mahallesinden ayrılıp buraya yerleşeli çok zaman oldu. Babaannesinin yanında, sulhun ve serinliğin içinde genç bir kız olalı sekiz sene oluyor.
   Yemeği bitiriyorlar. Bulaşıkları bir çırpıda yıkıyor. Sedirin olduğu odaya geçip, pencereden kımıltıya bakıyor. Daha önce hiç bu kadar dikkatini çekmemişti. Oysaki buralara hep seyyahlar uğrar, su deposu boşalan develerine evlerinin önündeki arktan su içirirlerdi. Böyle zamanlarda Lavinia kapıya, pencereye çıkmaz, elbisesine uyumlu olarak iliştirdiği çemberden başına bağlayıp, sedirli odada otururdu. Yabancılardan korkardı ama onlarla muhabbet etmek de isterdi. Geldikleri ülkelerde neler vardı, hangi kuşlar hangi otlar, hangi böcekler yaşardı? Oralarda geceler ve gündüzler nasıl geçerdi? Yemekler nasıldı mesela? Anne ve babalar çocuklarına nasıl sarılırdı, babaanneleri var mıydı? Evlerindeki pencereler nerelere bakardı?



Betül Ok - Cezayir Menekşesi

Post Öykü 25. Sayı, s.105


0 Comments