"Süperben" - Algan Sezgintüredi


 Zamanda yolculuk edilebiliyor muydu?
   Evren peki? Uzay? Sonsuz muydu? Sonsuzluk neydi? Her şey serbest düşüşteydi; milyon kere milyon kere milyon kere milyon, atıyorum tabii, cisim ve üzerlerine yapışmış onca can, hep birlikte ve serbest düşüyorduk, tamam ama nereye, tamam, belki galaksimizin merkezinde var olduğu düşünülen karadeliğe ama esas nereye düşüyorduk?
   Karadeliğe düşüyorsak ve karadelikler söylendiği gibiyse, her bir haltı yutuyorsa yazık değil miydi bunca bilince? Hem, bunca şeyin bir şeyin içinde durması gerekmiyor muydu?
   Gerekiyor muydu?
   Ta dibe kadar kaplumbağa mıydı?
   Dipte ne vardı?
   Dipten sonra?
   Peki, peki, dur esas: Her şeyi aşınca, aşmışlarsa tabii ve her şeyden kastım, bizim, bu dünyanın her şeyi, ne yapılıyordu? Çok ama çok zenginlerin türlü zırvalarını, doyumsuzluğun getirdiği akla ziyan eylemlerini filmlerden, kitaplardan, ma gazin haberlerinden falan biliyorduk. Nietzsche’nin deyişiyle tanrıların bile boşuna direndiği can sıkıntısından bahsediyorum. Onu yaptım, bunu tattım, şunu yaşadım... Sonra? 
   Can sıkıntısı, boş vakit var mıydı hayatlarında? Çözmüşler miydi can sıkıntısı sorununu? Sanat var mı diye sormak aptallığa girerdi, onu biliyordum.
   Zekâ varsa, bilinç varsa, sevgi varsa, nefret varsa... Say sayabildiğin kadar. Hepsini bırak, bilim varsa ki e, yani, yuh, sanatın olmaması düşünülemezdi. Fizik, şiirdi; o kadarını biliyordum.


Algan Sezgintüredi - Süperben

April Yayıncılık, s.103-104


0 Comments