"Günden Kalanlar" - Kazuo Ishiguro


  Sisin, o gun öğleden sonra ben avlıdan geçerken çökmeye başladığını anımsıyorum. Bir süre önce lord hazretleri kameriyede konuk ağırlamıştı, orada kalan çay takımlarını almaya gidiyordum. Biraz uzaktan -bir zamanlar babamın düştüğü basamaklara varmadan epey önce- kameriyenin içinde çalışan Bayan Kenton’ı fark ettim. İçeri girdiğimde, gelişigüzel yerleştirilmiş hasır sandalyelerden birine oturmuş dikiş diktiğini gördüm. Daha yakından baktım, bir yastığı onarıyordu. Bitkilerin, hasır iskemlelerin ve masaların arasından tabak çanağı toparlamaya koyuldum; ben işimi yaparken biraz söyleşmiş, işle ilgili bir-iki konuyu tartışmışızdır belki. Doğrusu, ana binada art arda geçen pek çok günden sonra dışarıda kameriyede olmak son derece canlandırıyordu insanı, bu yüzden ikimiz de işimizi çabuk bitirme telaşında değildik. O gün, hem sinsi sinsi yaklaşan sis, hem de Bayan Kenton’ı, elindeki dikişi burnunun dibinde tutmaya zorlayan alacakaranlık yüzünden uzaklar görünmüyordu. Yine de salt manzaraya bakmak için başımızı işlerimizden sık sık kaldırdığımızı anımsıyorum. Aslında, geçen yılki işten çıkartmalar konusunu açtığımda yine avluya bakıyordum; sisin, at arabası yolu boyunca dikili akkavakların çevresinde yoğunlaştığı yere doğru. Belki kestirebileceğiniz gibi, konuya şöyle girdim:
   “Düşünüyordum da Bayan Kenton, şimdi bunu anımsamak epey tuhaf, ama işte, geçen yıl tam da bu zamnalarda istifa edeceğim diye tutturmuştunuz. Bunu düşünmek epey eğlendirdi beni.” Güldüm, ama arkamda duran Bayan Kenton sesini çıkarmamıştı. Sonunda ona bakmak için ardıma döndüğümde sise karşın camdan dışarı baktığını gördüm.
   “Galiba Bay Stevens” dedi en sonunda, “bu evden ayrılma düşüncemde ne kadar ciddi olduğumun farkında değildiniz. Olanlar beni çok sarsmıştı. Biraz olsun saygıya layık biri olsaydım Darlington Mâlikanesi’nden çoktan çekip gitmiş olurdum herhalde.” Bir süre sustu, ben de gözlerimi uzaklardaki kavaklara çevirdim yeniden. Derken yorgun bir sesle ekledi: “Korkaklıktı, Bay Stevens. Basbayağı korkaklık. Nereye gidebilirdim ki? Ailem yok. Yalnızca teyzem var. Onu çok severim, ama bir gün bile kalamam onun yanında. ‘Kısa sürede yeni bir iş bulurum nasılsa’ dedim kendime. Ama çok korkmuştum, Bay Stevens. Ne zaman ayrılmayı düşünsem, kendimi sokakta kalmış, beni tanıyan ya da benimle ilgilenen bir kişi bile bulamamış bir halde görüyordum. Benim bütün o yüce ilkelerim buraya kadar. Kendimden öyle utanıyorum ki. Ama ayrılamadım işte, Bay Stevens. Ayrılmaya cesaret edemedim.”
   Bayan Kenton yeniden sustu, derin düşüncelere dalmış gibiydi. Bu noktada Lord Darlington’la aramda geçen konuşmayı olabildiğince eksiksiz aktarmanın tam zamanı olduğunu düşündüm. Sözlerimi şöyle noktaladım:
   “Olan oldu artık, geri dönülemez. Ama lord hazretlerinin, her şeyin feci bir yanlış anlama olduğunu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıkladığını duymak, yine de büyük avuntu. Bunu bilmek isteyeceğinizi düşündüm, Bayan Kenton; çünkü bu olaydan en az benim kadar üzüntü duyduğunuzu anımsıyorum.”
   “Özür dilerim, Bay Stevens,” dedi Bayan Kenton ardımdan, sanki bir düşten sıçrayıp uyanmıştı, sesi tümüyle farklıydı. “Sizi anlamıyorum.” Ona doğru döndüm, sözlerini sürdürdü. “Anımsadığım kadarıyla Ruth ile Sarah’nı kapı dışarı edilmesini doğru ve yerinde bir şey olduğunu düşünüyordunuz siz. Kesinlikle hoşnuttunuz bundan.” 
   “Yapmayın, Bayan Kenton, bu gayet haksız bir suçlama. Olanlar beni son derece kaygılandırmıştı, üzülmüştüm gerçekten. Bu evde böyle bir şeyin olduğunu görmek asla hoşuma gitmez.”
   “Pekâlâ, neden Bay Stevens, bunu neden o zaman söylemediniz bana?”
   Güldüm, ama bir an ne diyeceğimi bilemedim. Ben yanıtı toparlayana kadar Bayan Kenton dikişini elinden bıraktı:
   “Farkında mısınız, Bay Stevens?” dedi, “geçen yıl duygularınızı paylaşmayı düşünmüş olsaydınız bu benim için ne büyük önem taşırdı? Kızlarım işten çıkarıldığı için nasıl üzüldüğümü biliyordunuz. Bana ne kadar yardımcı olurdu, anlamıyor musunuz? Neden Bay Stevens, neden, neden hep olduğunuzdan başka türlü görünmek zorundasınız?”
   Sohbetin birden böyle tuhaf bir hal alması üzerine yeniden güldüm. “Bayan Kenton,” dedim, “ne demek istediğinizi anladığımdan pek emin değilim. Olduğundan başka türlü görünmek mi? Bakın, gerçekten de…”
   “Ruth ile Sarah’nın buradan ayrılmaları çok acı vermişti bana. Tek üzülenin ben olduğumu sandığım için de daha fazla acı çektim.”
   “Ama Bayan Kenton…” Kirli tabak çatağı yığdığım tepsiyi elime aldım. “İnsanların işten atılmasını kimse onaylamaz elbette. Bunun açık bir gerçek olduğunu sanırdım.”
   Hiçbir şey söylemedi, kameriyeden çıkarken dönüp ona baktım. Dışarı, avluya bakıyordu yine, ama içerisi artık o kadar karanlıktı ki bütün görebildiğim, yüzünün soluk ve boş bir fon üzerine çizili karaltısıydı. İzin istedim, kameriyeden ayrıldım.


Kazuo Ishiguro - Günden Kalanlar

Çevirmen: Şebnem Susam-Saraeva, Yapı Kredi Yayınları, s.130-132


0 Comments