"Kumların Kadını" - Kobo Abe


   Sonunda kadın, ışıktan kamaşmışa benzeyen gözlerini hafifçe açtı. Adam onu omzundan tutup sallayarak, yalvaran bir sesle konuştu:
   "Merdiven gitmiş! Yukarıya nereden çıkacağım? Merdivensiz böyle bir yeri nasıl tırmanırım?"
   "Kadın apar topar eline aldığı el havlusunu beklenmedik bir hızla iki üç kez yüzüne çarpıp adama sırtına dönerek dizlerinin üstüne çöktü. Utanmış mıydı? Şimdi hiç sırası değildi. Barajdan salınan sular gibi bağırdı:
   "Dalga mı geçiyorsun? Hemen merdiveni geri çıkar. Acelem var! Nereye sakladın? Oyun oynamayı bırak, nereye sakladıysan çıkar çabuk !"
   Kadın hâlâ cevap vermiyordu. Aynı pozda duruyor, sadece başını sağa sola sallıyordu.
   Adam birden sertleşti; görünüşü bulanıklaşmış, nefesi neredeyse durmuştu. Aniden kadını sorgulamasının ne kadar anlamsız olduğunun farkına vardı. Evet, merdiven halattandı. Halattan bir merdiven kendi kendine ayakta duramazdı. Aşağıdan yukarıya uzatmak da mümkün değildi. Öyleyse merdiveni yerinden alan kadın değil, yukarıdan, başka biriydi. Kumlarla kirlenmiş traşsız yüzü bir anda zavallı bir görünüme büründü.
   Demek ki, kadının bu hareketleri ve sessizliği korkunç bir anlama geliyordu. Önce inanmak istemedi fakat derinlerde, en endişe ettiği şeyin gerçekleştiğini hissediyordu. Halattan merdivenin kadının onayı ile kaldırıldığı apaçık ortadaydı. Kadın şüphesiz suç ortağıydı. Bu tavırları da utanç gibi belirsiz bir duygu değil, her cezaya razı olan suçlunun ya da canlı kurbanın tavırlarıydı. Göz göre göre oyuna gelmişti. Kapana kısılmıştı. Cazibesine kapıldığı kaplan sineğinin peşinden aval aval gidip kaçışı olmayan bir çölün ortasına düşen aç fare gibiydi.
   Yerinden fırlayıp kapıya koştu. Bir kez daha dışarıya baktı. Rüzgâr esmeye başlamıştı. Güneş çukurun tam tepesindeydi. Kızgın kumlardan dumanlar tütüyordu. Kumdan duvarsa daha da yükselmiş, karşı koymanın anlamsızlığını adamın kas ve eklemlerine anlatır gibi bir ifade ile orada duruyordu. Sıcak hava tenini yaktı. Sıcaklık daha da yükselmeye başlamıştı.
   Bir anda, çıldırmışcasına bağırmaya başladı. Ne diyeceğini bilmediğinden, ağzından anlamlı sözler çıkmıyordu. Tek yapabildiği, avazı çıktığı kadar bağırmaktı. Kâbusu şaşırtıp kendine getirmek, özür diletip adamı bu çukurun dibinden çekip çıkartmasını sağlamak ister gibiydi. Fakat bağırmaya alışkın olmadığından sesi zayıf, kırılgandı. Üstelik rüzgârda dağılan, kumlar tarafından emilen sesinin nereye kadar ulaştığı hakkında hiçbir fikri yoktu.
   Aniden duyulan korkunç bir ses adamı susturdu. Dün gece kadının söylediği gibi, kuzey tarafındaki iyice kuruyan saçak parçalanarak yıkılmıştı. Evin tamamından sanki  zorla eğilip bükülüyormuşçasına acı çığlıklar yükseliyordu. Arkasından da, acı çeken evin, duvar ve saçaklarının arasından kül renginde kanlar hışırtıyla dökülmeye başladı. Ağzı tükürükle dolan adam titremeye başladı. Parçalanan aanki kendi bedeniydi.
   Her hâlükarda inanılmayacak bir olaydı. Fazlasıyla tuhaftı. Doğru düzgün nüfus kaydı olan, iş güç sahibi, vergilerini ödeyen, sigortalı, koskoca birini sanki fare ya da böcekmişcesine kapana kıstırmak, tuzağa düşürmek inanılır gibi değildi. Ortada bir yanlış anlama olmalıydı. Evet evet, kesinlikle bir yanlış anlaşılma vardı. Durumun başka bir açıklaması yoktu.
   En başta, bu yaptıklarından ellerine ne geçebilirdi ki? Sonuçta adam, ne öküz ne de attı. Kendi iradesine karşı zorla çalıştıracak hâlleri yoktu ya. 'İş gücü olarak bir işe yaramayacaksam, beni kumdan duvarların arasına hapsetmenin ne anlamı var,' diye düşündü. Kadına da gereksiz zahmet dışında ne verebilirdi?
   Fakat tine de emin olamıyordu. Onu boğacakmışçasına etrafını çevreleyen kumdan duvara baktığında, az önce tırmanmaya çalışırken düştüğü zavallı durumu hatırladı. Sonuç vermeyen çırpınışlarından eline geçen, tüm bedenini uyuşturan bir acizlik hissinden başka bir şey değildi. Burası artık kumların ele geçirdiği, normal günlük düzenin işlemediği, başka bir dünyaydı belki de. Adamın şüpheleri yeni şüpheler doğuruyordu. mesela adam için teneke ve kürek hazırlamış oldukları doğruysa, adam farkında olmadan halattan merdivenin yerinden alınmış olması da doğruydu. Dahası, kadının hiçbir açıklama yapmadan, tuhaf bir teslimiyetle, kurbanlık koyun gibi sessizliğe bürünmesi de durumun tehlikesini ortaya koymuyor muydu? Adamın burada, umduğundan daha uzun süre kalacağını ima eden sözleri de basit bir dil sürçmesinden ibaret değildi belki.
   Küçük bir kum kayması daha oldu.


Kobo Abe - Kumların Kadını

Çevirmen: Barış Bayıksel, Monokl, s.41-43


0 Comments