"Huzursuzluğun Kitabı" - Fernando Pessoa


 Gerçekleşebilir, yakın, meşru şeyleri düşleyenler, uzak ve yabancı düşlerde kendini kaybedenlerden daha çok hüzün veriyor bana. Büyük hayaller kuruyorsan ya delisindir, hayallerine inanır ve mutlu olursun ya da basit bir hayalperestsindir, hülya da senin için, tek kelime etmeden ruhunu yatıştıran bir ezgidir. Ama gerçekleşebilir olanı düşlersen, o zaman sahici düş kırıklığı diye bir şeyin gerçekten var olabileceğini anlarsın. Roma imparatoru olamadım diye kendimi helak edecek değilim, ama her akşam saat dokuza doğru sokağın sonundan sağa dönen küçük terzi kızla hiç konuşmadım diye acı acı yerinebilirim. Bize olanaksızı vaat eden düş, zaten böylelikle bizi en baştan, ondan mahrum etmiş olur; ama gerçekleşebilir olanı vaat eden düş hayatın kendisine müdahale eder, çözümü de ondan bekler. Biri kendinden başka her şeyi dışlayarak tamamen bağımsız olarak varlık sürer; öteki ise dışındaki olayların olağan akışına boyun eğmiştir. 
   Olanaksız manzaraları, asla gidemeyeceğim çorak ovaların sonsuzluğunu bunun için severim. Geçmişte kalmış tarihî devirler katıksız bir zevktir, çünkü bir saniyeliğine bile olsa, gözümde somutlaştıklarını hayal edemem. Var olmayanı düşümde gördüğümde uyuyorumdur; var olması mümkün olanı düşte gördüğümde ise uyanmak üzereyimdir. 
   Öğle vakti tenhalaşan büroda, balkondan sokağa sarkıyorum. Dalgınlığım gözlerimde insanların hareketlerini seçiyor, ama onları zihninin derinliklerinde görmüyor gerçekte. Balkon korkuluklarının acıttığı dirseklerime dayanmış uyuyorum, birileri büyük bir vaatte bulunmuş sanki, ama hiçbir şey bilmiyorum. Sayısız karaltının gidip geldiği kıpırtısız sokağın ayrıntıları benden uzaklaşan zihnimde beliriyor: arabalara yığılmış tavuk kafesleri, az ötede dükkân kapılarında çuvallar, köşedeki bakkalın en uçtaki vitrininde, bana kalırsa kimsenin almayacağı, hayal meyal seçilen porto şişeleri. Aklım yarı cisimleşerek benden kopuyor. Hayal gücümle inceliyorum etrafı. Sokaktaki kalabalık az önce de aynıydı, hâlâ oynak bir insan görüntüsü o, birtakım hareketli lekeler, havada salınan bir ses, gelip geçen ama bir türlü kendini üretemeyen belirsiz şeyler. 
   Duyuların kendisinden çok, duyuların bilinciyle kaydetmeli her şeyi... Farklı şeylerin olabilirliğini... Ve ansızın büroda, arkamda ayakçı çocuğun tepeden inme, metafizik gelişi. Olmayan düşünce akışımı kestiği için onu öldürebilecek gibi hissediyorum kendimi. Nefretin ağırlaştırdığı bir sessizlik içinde dönüp ona bakıyorum, gizli bir insan öldürme arzusunun gerginliğiyle, havadan sudan bir şey söylerken kullanacağı sesi önceden dinliyorum. Odanın ucundan bana gülümsüyor, yüksek sesle günaydın, diyor. Bütün evren gibi ondan da nefret ediyorum. Gözlerim varsaymaktan ağırlaşmış. 


Fernando Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı

Çevirmen: Saadet Özen, Can Yayınları, s.143-145


0 Comments