"Kör Islık" - Eyüp Tosun


Beyaz peynirden kalın bir dilim kesip onu da kare şeklinde sekiz eşit parçaya bölmeliydim. Çünkü ancak bu şekilde güzel bir görüntü verebiliyordu. Bıçak elimi kesti. Allah'tan kan, peynire hiç bulaşmadı. Çayımı da hazırlayıp artık bir an önce kahvaltımı yapmalıydım. Bu evde bin yıldır aynı şeyleri yapıyormuşçasına yaşıyorum. Bazen can sıkıntısından gözlerimi bağlayıp öyle yapıyorum işleri. Görmemle görmemem arasından hiçbir fark olmuyor. Ezbere yaşamak ne kötü! 
   Babamın yattığı odadan hırıltılar gelince koştum. Uyanmıştı. Islak bezle her yerini bir güzel sildim. Süte ezdiğim bisküviyi yedirdim. İlaçlarını verdim. Sonra da sevdiği şarkıların olduğu kaseti teybe takıp kapıya doğru yöneldim. "Kızım," diyecek olduğu hissine kapıldım. Bana yaşattıkları için özür dilercesine baktı. Uzun uzun baktı... Odadaki kokuya daha fazla dayanamayarak kendimi dışarı attım. 
   Bir şarkı açtım... Hasta olan insanların kaderleri, neden en yakınlarının da kaderleri olur diye düşündüm. Bir yolunu bulup babamı öylece bırakıp gitmeyi o kadar çok düşündüm ki... Beceremedim. İyi mi ettim bilmem. Dışarısı nasıl bir yer hiç bilmiyorum. Anneme benzemekle huzurluyum. 
   Hava kararmaya yakındı. Kapı çaldı. Sürgüyü çıkarmadan araladım. Kıvırcık saçlı, esmer, hafif kirli sakallı bir oğlandı gelen. Ben daha birşey söylemeden titreyen bir tonla konuşmaya başladı. 
   "Merhaba, üst katta oturuyorum. Rica etsem biraz tuz ve makarna verir misiniz," 
   "Oldu olacak, bir de gelip pişireyim," diyecek oldum. Denmez öyle şey tabii. Gittim getirdim. Teşekkür edip üçer beşer çıktı merdivenleri. Biraz sonra tekrar kapı çaldı. "Kim o?" dedim. Yine oydu. Boş tabağı getirdiğini söyledi. Kapının önüne bırakmamı söyledim. Kısa bir zaman geçtikten sonra kapıyı açtım. Tabak doluydu. Tipine baksan hiç beklemezsin, esaslı oğlanmış. "Bak hele şuna örf âdet de bilirmiş, vay be!" diye söylendim mutfağa giderken.
   Birinin dürtmesiyle uyandım sabah. Rüya sandım. Çünkü annem öldüğünden beri hiç kimse beni uyandırmamıştı. Polis olduğunu öğrendiğim kişi hemen kalkıp giyinmemi söyledi. Şaşkınlıkla uyku sersemliğinin verdiği hal birleşince odamdan can havliyle nasıl giyinip çıktığımı düşünmek bile istemezsiniz. 
   Koridorda, Ayten hemen arkasında da polisler... Bir de bakkalın çırağı. Sakızlar geldi aklıma. "Vallahi çalmadım hiçbir şey. Sadece o duygunun nasıl olduğunu küçüklüğümden beri merak ederim. Aklımdan geçirdim o kadar. Kim gördüyse yok öyle bir şey. Gerçekten yok. Annemin üzerine yemin ederim." Kelimeleri hiç nefes almadan ağlayarak söylediğimden olsa gerek koridorda bulunan herkes bakışlarını üzerime sabitledi. 
   "Dün gece neredeydiniz?" "Eee, evdeydim... Ya siz nasıl girdiniz eve? Neler oluyor, lütfen anlatır mısınız?" 
   "Dün gece kapınızı açık unutmuşsunuz. Evde hiç ses duymadınız mı?"
   "Ne sesi? Hiçbir şey duymadım."
   "Kaçta yattınız peki?" 
   "Hiçbir şey duymadım. Bütün gece hiç uyumamıştım. Sabahın ilk ışıkları odaya vurunca oturduğum yerden kalktım. Halıda beliren şekillerin içinden geçip pencere önüne geldim. Dışarıyı seyrettim. Bakkalın bu kadar erken açıldığını görünce şaşırdım. İşe gidenleri. simitçiyi seyrettim bir süre. Sonra da elimdekini bitirmenin huzuruyla yatağıma gittim. Yatar yatmaz da uyumuşum."
   "Elinizdeki neydi?"
   "Kitap, dün üst kat komşumuz tabakta getirmiş. Ona makarna ve tuz vermiştim de. Aman ne anlatıyorum ya, kitaptı işte." 
   "Sizi emniyete kadar alacağız hanımefendi" 
   "Ne olduğunu söylemeyecek misiniz?" 
   "Başınız sağ olsun." 
   "Baba..." 
   Ayten sarıldı ilk bana. Sarıldı mı dövdü mü onu da anlamadım. Kulağıma "Hadi iyisin kız, anana benzemeyecek kaderin. Hoş günahım kadar sevmem seni ama olsun. Çok durma buralarda, toparlan git bir an önce," dedi. 


Eyüp Tosun - Kör Islık

Tefrika Yayınları, s.78-80


0 Comments